Karıncaların Günbatımı, Ermenice romanın 20. yüzyıldaki zirvelerinden biri. Biberyan, başyapıtı olarak kabul edilen bu romanında, bir aile ekseninde Türkiyeli Ermenilerin 1940’lı ve 50’li yıllardaki yaşamından bir kesit sunuyor. “Varlık Vergisi” uygulaması altında ezilen, varını yoğunu kaybeden bir baba, bu güç koşulları onun yüzüne vuran aile bireyleri ve üç buçuk yıllık zorlu Nafıa askerliği günlerinden sonra geri döndüğünde hiçbir şeyi bıraktığı gibi bulamayan oğul Baret. Yazar, Baret karakterinde, bir delikanlının hızla değişen toplumsal koşullara uyum mücadelesini ve bireysel çatışmalarını çarpıcı, yalın bir dille sunarken ülkedeki siyasi gelişmelerin azınlıkları nasıl etkilediğini farklı roman karakterlerinin ağzından bire bir ortaya koyuyor. Biberyan, Felaket’in şekillendirdiği ruhların akıp giden hayata bağlanmakta yaşadığı zorlukları, ailenin dönüp dolaşıp fertlerini ve kendini yok eden karanlık yanını, on yılda bir büyük bir siyasi sarsıntıyla kesintiyle uğrayan güvenlik duygusunun insanlar üzerinde yarattığı tahribatı adeta bir tragedya canlılığıyla anlatıyor.
Karıncaların Günbatımı, Ermenice romanın 20. yüzyıldaki zirvelerinden biri. Biberyan, başyapıtı olarak kabul edilen bu romanında, bir aile ekseninde Türkiyeli Ermenilerin 1940’lı ve 50’li yıllardaki yaşamından bir kesit sunuyor. “Varlık Vergisi” uygulaması altında ezilen, varını yoğunu kaybeden bir baba, bu güç koşulları onun yüzüne vuran aile bireyleri ve üç buçuk yıllık zorlu Nafıa askerliği günlerinden sonra geri döndüğünde hiçbir şeyi bıraktığı gibi bulamayan oğul Baret. Yazar, Baret karakterinde, bir delikanlının hızla değişen toplumsal koşullara uyum mücadelesini ve bireysel çatışmalarını çarpıcı, yalın bir dille sunarken ülkedeki siyasi gelişmelerin azınlıkları nasıl etkilediğini farklı roman karakterlerinin ağzından bire bir ortaya koyuyor. Biberyan, Felaket’in şekillendirdiği ruhların akıp giden hayata bağlanmakta yaşadığı zorlukları, ailenin dönüp dolaşıp fertlerini ve kendini yok eden karanlık yanını, on yılda bir büyük bir siyasi sarsıntıyla kesintiyle uğrayan güvenlik duygusunun insanlar üzerinde yarattığı tahribatı adeta bir tragedya canlılığıyla anlatıyor.