Büyük Konstantin’in yeğeni Roma imparatoru Julianus, iki yıllık kısa ama sansayonel hükümranlığında, ölmekte olan pagan dinini yeniden canlandırmaya yönelik umutsuz bir girişimde bulunur. Hıristiyanlığa karşı bu hamlesi, tarihe “Mürted” olarak geçmesine neden olur. Orta Çağ geleneğinde “ölümcül bir kötü adam” veya “Hıristiyanlığın azılı bir düşmanı” olarak görülse de Aydınlanma ile birlikte “ilk özgür düşünür” olarak anılmış; 19. yüzyılın romantik edebiyatında ise bir tür “Don Kişot”, “Sezarların tahtında bir romantik” olarak nitelendirilmiştir.
Mürted Julianus, tam dokuz kez Nobel ödülüne aday gösterilen büyük Rus yazar Dimitri Merejkovski’nin 1895 yılında yayımlamaya başladığı “Mesih ve Deccal” üçlemesinin ilk romanıdır. IV. yüzyıl Roma İmparatorluğu’nun felsefi, dini ve sosyal hayatını ele alan bu tarihi roman; imparatorluğun aydınlık ve karanlık yüzlerini, pagan tanrılarının diriliş çabasını, Hıristiyanlığın yükselişini ve bu iki inanış arasındaki çatışmayı ustalıkla anlatıyor. Julianus’un hikâyesi, tarihin tozlu sayfalarında kalmış bir devrimin yankısıdır.
Büyük Konstantin’in yeğeni Roma imparatoru Julianus, iki yıllık kısa ama sansayonel hükümranlığında, ölmekte olan pagan dinini yeniden canlandırmaya yönelik umutsuz bir girişimde bulunur. Hıristiyanlığa karşı bu hamlesi, tarihe “Mürted” olarak geçmesine neden olur. Orta Çağ geleneğinde “ölümcül bir kötü adam” veya “Hıristiyanlığın azılı bir düşmanı” olarak görülse de Aydınlanma ile birlikte “ilk özgür düşünür” olarak anılmış; 19. yüzyılın romantik edebiyatında ise bir tür “Don Kişot”, “Sezarların tahtında bir romantik” olarak nitelendirilmiştir.
Mürted Julianus, tam dokuz kez Nobel ödülüne aday gösterilen büyük Rus yazar Dimitri Merejkovski’nin 1895 yılında yayımlamaya başladığı “Mesih ve Deccal” üçlemesinin ilk romanıdır. IV. yüzyıl Roma İmparatorluğu’nun felsefi, dini ve sosyal hayatını ele alan bu tarihi roman; imparatorluğun aydınlık ve karanlık yüzlerini, pagan tanrılarının diriliş çabasını, Hıristiyanlığın yükselişini ve bu iki inanış arasındaki çatışmayı ustalıkla anlatıyor. Julianus’un hikâyesi, tarihin tozlu sayfalarında kalmış bir devrimin yankısıdır.