1915’teki tehcir emrinin, yaklaşan ölümün soğuk nefesi olduğunu anlayan ve emre uymamaya karar veren Antakya Ermenilerinin direniş ve kaçış hikâyesine odaklanan Musa Dağ’da Kırk Gün adlı roman, yazarı Franz Werfel’in altını çizdiği gibi yakın tarihin gerçek ve hazin bir sayfasıdır.
Werfel’in sözleriyle bu roman, “1929 yılının Mart ayında, Şam’da tasarlanmıştır. Bir halı fabrikasında çalışan, sakat kalmış, açlıktan ölmek üzere olan çocukların sefaletini, bir halkın akıl almaz kederini anlatmaktadır.”
1932-1933 yıllarında kaleme alınan eser, tüm dünyada ilgi görmüş sadece tarihsel bir kesite odaklandığı için değil edebî gücüyle de takdir edilmiştir.
Samandağ sınırlarındaki Musa Dağ’a çıkarak kurtuluş umudu arayan kadın ve çocukların da içinde olduğu beş bin kişilik Ermeni topluluğunun romanı Musa Dağ’da Kırk Gün, temiz ve akıcı Türkçesiyle okurla buluşmaya, okura Anadolu’nun unutturulmak istenen acı tarihini güçlü sesiyle anımsatmaya devam ediyor.
1915’teki tehcir emrinin, yaklaşan ölümün soğuk nefesi olduğunu anlayan ve emre uymamaya karar veren Antakya Ermenilerinin direniş ve kaçış hikâyesine odaklanan Musa Dağ’da Kırk Gün adlı roman, yazarı Franz Werfel’in altını çizdiği gibi yakın tarihin gerçek ve hazin bir sayfasıdır.
Werfel’in sözleriyle bu roman, “1929 yılının Mart ayında, Şam’da tasarlanmıştır. Bir halı fabrikasında çalışan, sakat kalmış, açlıktan ölmek üzere olan çocukların sefaletini, bir halkın akıl almaz kederini anlatmaktadır.”
1932-1933 yıllarında kaleme alınan eser, tüm dünyada ilgi görmüş sadece tarihsel bir kesite odaklandığı için değil edebî gücüyle de takdir edilmiştir.
Samandağ sınırlarındaki Musa Dağ’a çıkarak kurtuluş umudu arayan kadın ve çocukların da içinde olduğu beş bin kişilik Ermeni topluluğunun romanı Musa Dağ’da Kırk Gün, temiz ve akıcı Türkçesiyle okurla buluşmaya, okura Anadolu’nun unutturulmak istenen acı tarihini güçlü sesiyle anımsatmaya devam ediyor.