Müstesna Yaşınel’in ilk romanı, 1850’lerin İstanbulu’nda yaşayan bir aileyi merkezine alıyor. Dönemin koşullarına göre aristokrat özelliklere sahip bu ailenin zaman içinde Mevlevi kültürüyle olan ilişkileri, bir süre sonra üç kuşak boyunca İstanbul’daki bir Mevlevihane’de sürdürecekleri bir serüvene dönüşüyor. Doğumlar, evlilikler, ayrılıklar ve “sırlanma”larla doğal akışında sürdürdükleri hayatlarını okurken bir yandan, yer yer dönemin sosyal ve kültürel atmosferine şahitlik ediyor; diğer yandan Mevlevi yaşayışına, dergâh hayatının gündelik pratiklerine dair çokça şey duyuyoruz.
Müstesna Yaşınel’in çocukluğu boyunca ailesinden dinlediği hikâyeler üzerine örerek gerçekle kurguyu birleştirdiği bu romanı, üçleme olarak tasarlanan serinin ilk kitabı olma özelliğini taşıyor. Aynı zamanda hikâye anlatıcılığının yeni ve taze bir örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Müstesna Yaşınel’in ilk romanı, 1850’lerin İstanbulu’nda yaşayan bir aileyi merkezine alıyor. Dönemin koşullarına göre aristokrat özelliklere sahip bu ailenin zaman içinde Mevlevi kültürüyle olan ilişkileri, bir süre sonra üç kuşak boyunca İstanbul’daki bir Mevlevihane’de sürdürecekleri bir serüvene dönüşüyor. Doğumlar, evlilikler, ayrılıklar ve “sırlanma”larla doğal akışında sürdürdükleri hayatlarını okurken bir yandan, yer yer dönemin sosyal ve kültürel atmosferine şahitlik ediyor; diğer yandan Mevlevi yaşayışına, dergâh hayatının gündelik pratiklerine dair çokça şey duyuyoruz.
Müstesna Yaşınel’in çocukluğu boyunca ailesinden dinlediği hikâyeler üzerine örerek gerçekle kurguyu birleştirdiği bu romanı, üçleme olarak tasarlanan serinin ilk kitabı olma özelliğini taşıyor. Aynı zamanda hikâye anlatıcılığının yeni ve taze bir örneği olarak karşımıza çıkıyor.