“...Aristotales’e göre, bir meşe palamudunun ereği meşe ağacı olmaktır. Aşkın ereği de sevgi olmaktır. Sevgiye dönüşmeyi başarmış her aşk, mutlu bir aşktır. Kuşatmayı yaran aşk, bir kere sınırlarımızdan içeri girmişse eğer, aklımızın milini dağıta dağıta iç odamıza kadar girer ve sağrısına atar da ehlileşmemiş, o bakir doğasına götürür bizi. Onu, demir parmaklıkların arkasına da atsak, pranga da vursak ayaklarına; gözlerini de dağlasak, dilini de bağlasak, kuşatmayı yarıp çıkacaktır, eninde sonunda. Deli bir fişek gibidir, adres sormaz aşk; vahşi bir attır, gem tutmaz. Aşk evcilleştirilebilen bir şey olsaydı, koyundan veya kuzudan bir farkı kalmazdı ve kendisi olarak kalamazdı o zaman da. Aşkın insanları ürkütüp korkutması daha çok, aklın buyruğuna girmemesinden, ehlileştirilebilen bir şey olmamasından kaynaklanır. Aşk, kontrol edilebilseydi eğer, bedenin dar kalıbı içinde biçimsiz bir hale gelir, yakışıksız, çirkin mi çirkin bir şey olup çıkardı. Uzlaşmayan yanımızdır aşk, aklın da öfkenin de nefretin de dişinin geçmediği asi bir küheylandır! Dümen suyuna giden bir dalkavuk değildir. Bilmez yaltaklanmasını, ne bedenin ne de mantığın yanına serer yatağını yaşadığı sürece.
Gönlüne göre, keyfine göre serer. Bir yığın kurallarla, irili ufaklı bir sürü ıvır zıvırla doldurulmuş benliğin isyanıdır aşk. Debisi yüksektir bu yüzden de.
Kızılırmak gibi...”
(Mutlu Aşk Vardır adlı denemeden).
“...Aristotales’e göre, bir meşe palamudunun ereği meşe ağacı olmaktır. Aşkın ereği de sevgi olmaktır. Sevgiye dönüşmeyi başarmış her aşk, mutlu bir aşktır. Kuşatmayı yaran aşk, bir kere sınırlarımızdan içeri girmişse eğer, aklımızın milini dağıta dağıta iç odamıza kadar girer ve sağrısına atar da ehlileşmemiş, o bakir doğasına götürür bizi. Onu, demir parmaklıkların arkasına da atsak, pranga da vursak ayaklarına; gözlerini de dağlasak, dilini de bağlasak, kuşatmayı yarıp çıkacaktır, eninde sonunda. Deli bir fişek gibidir, adres sormaz aşk; vahşi bir attır, gem tutmaz. Aşk evcilleştirilebilen bir şey olsaydı, koyundan veya kuzudan bir farkı kalmazdı ve kendisi olarak kalamazdı o zaman da. Aşkın insanları ürkütüp korkutması daha çok, aklın buyruğuna girmemesinden, ehlileştirilebilen bir şey olmamasından kaynaklanır. Aşk, kontrol edilebilseydi eğer, bedenin dar kalıbı içinde biçimsiz bir hale gelir, yakışıksız, çirkin mi çirkin bir şey olup çıkardı. Uzlaşmayan yanımızdır aşk, aklın da öfkenin de nefretin de dişinin geçmediği asi bir küheylandır! Dümen suyuna giden bir dalkavuk değildir. Bilmez yaltaklanmasını, ne bedenin ne de mantığın yanına serer yatağını yaşadığı sürece.
Gönlüne göre, keyfine göre serer. Bir yığın kurallarla, irili ufaklı bir sürü ıvır zıvırla doldurulmuş benliğin isyanıdır aşk. Debisi yüksektir bu yüzden de.
Kızılırmak gibi...”
(Mutlu Aşk Vardır adlı denemeden).