Kemalettin Şükrü (1878-1940) tarafından, Nasreddin Hoca’nın hayatının fıkralarından hareketle ve dönemler halinde bir roman olarak kaleme alındığı bu kitap bildiğimiz kadarıyla ilk örnek çalışmalardan biri. İlk olarak Nasreddin Hoca’nın Timurlenk’le Mücadelesi dışında İkdam Gazetesi’nde 1929’da 63 sayıda tefrika edilmiş akabinde de 3 kitap halinde yayımlanmıştır. Sonradan bu 3 kitaba Hoca’nın Timurlenk’le Mücadesi de ilave olmuştur. Kitapta yer alan çizimlerin çoğunluğunu ressam Münif Fehim yapmıştır.
Yazar adeta bir film şeridi halinde tasarladığı eserini Hoca’nın romanı haline getirmiş ve zaman zaman da fıkraları yorumlamış, bu fıkralar yoluyla ortaya bir Nasreddin Hoca kişiliği ve portresi çıkarmış. Bu portre elbette ki tanıdığımız bir portre. Fakat yeni nesillerin, genç kuşakların bugün, bir bütün halinde görme imkânından yoksun oldukları bir portre. Hem sürükleyiciliğiyle kolay okunur olması, hem de baştan sona Nasreddin Hoca gibi bir hayatı fıkralar ve resimlerle sunuyor olması nedeniyle bu eserin Nasreddin Hoca ile gençleri buluşturacağı ümidindeyiz. Gençlerin çok çeşitli okumaları yanında, farklı bakış açılarına sahip olarak dünyalarını yumuşatmaları, özellikle Nasreddin Hoca'yı anlamalarıyla, onun zeka ışıltılarından ve çözümlemelerinden ilham almalarıyla mümkün.
Nasreddin Hoca öyle bir kültür örneği ki benzeri çok az. Her zaman hayatımızın içinde. Hem de insanın meşrebi ve düşüncesi, kültürel mayasını meydan getiren ve onu seviyeler ve katmanlar halinde temsil eden kim olursa olsun, herkesin ortak bir değeri. Sohbetleri hizaya getiren, ruhları tebessümüyle yumuşatan, itirazları ve çekişmeleri maharetle uzlaştıran hep o değil mi? Sözün sohbetin hitamı, daha yeni bir ifadeyle jübilesi ona ait. O daima yerleşik ve alışılagelmişi aşan bir mantık, hileye karşı saflığa zafer bahşeden bir feraset ustası.
Whitehead toplumsal sıradanlığa karşı mizahın ve hicvin medeniyetlerdeki özgün ışıltısını ve iyileştirici etkisini keşfetmişti. Hoca tam da bu iyileştirici güce sahip bir bilge. Ona her zaman ihtiyacımız oldu, olacak da. Onun akla, mantığa ve zekaya nefes aldıran dünyasına her zaman muhtacız… gülümseyen yüzüne, çelebiliğine, vurdumduymazlığına, kendi kendisiyle dalga geçebilmesine, ferasetine…
Kemalettin Şükrü (1878-1940) tarafından, Nasreddin Hoca’nın hayatının fıkralarından hareketle ve dönemler halinde bir roman olarak kaleme alındığı bu kitap bildiğimiz kadarıyla ilk örnek çalışmalardan biri. İlk olarak Nasreddin Hoca’nın Timurlenk’le Mücadelesi dışında İkdam Gazetesi’nde 1929’da 63 sayıda tefrika edilmiş akabinde de 3 kitap halinde yayımlanmıştır. Sonradan bu 3 kitaba Hoca’nın Timurlenk’le Mücadesi de ilave olmuştur. Kitapta yer alan çizimlerin çoğunluğunu ressam Münif Fehim yapmıştır.
Yazar adeta bir film şeridi halinde tasarladığı eserini Hoca’nın romanı haline getirmiş ve zaman zaman da fıkraları yorumlamış, bu fıkralar yoluyla ortaya bir Nasreddin Hoca kişiliği ve portresi çıkarmış. Bu portre elbette ki tanıdığımız bir portre. Fakat yeni nesillerin, genç kuşakların bugün, bir bütün halinde görme imkânından yoksun oldukları bir portre. Hem sürükleyiciliğiyle kolay okunur olması, hem de baştan sona Nasreddin Hoca gibi bir hayatı fıkralar ve resimlerle sunuyor olması nedeniyle bu eserin Nasreddin Hoca ile gençleri buluşturacağı ümidindeyiz. Gençlerin çok çeşitli okumaları yanında, farklı bakış açılarına sahip olarak dünyalarını yumuşatmaları, özellikle Nasreddin Hoca'yı anlamalarıyla, onun zeka ışıltılarından ve çözümlemelerinden ilham almalarıyla mümkün.
Nasreddin Hoca öyle bir kültür örneği ki benzeri çok az. Her zaman hayatımızın içinde. Hem de insanın meşrebi ve düşüncesi, kültürel mayasını meydan getiren ve onu seviyeler ve katmanlar halinde temsil eden kim olursa olsun, herkesin ortak bir değeri. Sohbetleri hizaya getiren, ruhları tebessümüyle yumuşatan, itirazları ve çekişmeleri maharetle uzlaştıran hep o değil mi? Sözün sohbetin hitamı, daha yeni bir ifadeyle jübilesi ona ait. O daima yerleşik ve alışılagelmişi aşan bir mantık, hileye karşı saflığa zafer bahşeden bir feraset ustası.
Whitehead toplumsal sıradanlığa karşı mizahın ve hicvin medeniyetlerdeki özgün ışıltısını ve iyileştirici etkisini keşfetmişti. Hoca tam da bu iyileştirici güce sahip bir bilge. Ona her zaman ihtiyacımız oldu, olacak da. Onun akla, mantığa ve zekaya nefes aldıran dünyasına her zaman muhtacız… gülümseyen yüzüne, çelebiliğine, vurdumduymazlığına, kendi kendisiyle dalga geçebilmesine, ferasetine…