Bu soru son yıllarda, özellikle de biz ileri (!) yaştakilerin ve hatta “genç” diyebileceklerimizin odak noktası.
Her iki cümlede bir, “Neydi o?” diyoruz çünkü.
Nasıl mı? Şöyle…
“Hani bir restoran vardı ya; gitmiştik de çok beğenmiştik. Neydi onun adı?”
“İskele mi?”
“Hah, evet işte o, İskele.”
Ya da başka bir örnek…
“Okuldan bir arkadaşımız vardı, âlem kızdı, cin gibi, iyi de resim yapardı. Adı dilimin ucunda. Neydi o?”
“Alev!”
“Hay yaşayasın, evet, Alev!”
Ve bu özellikle de son zamanlarda böylece sürüp gidiyor. Ne demek istediğimi anladınız!
“Bir Genç Kızın Gizli Defteri” kitaplarıyla nesillerdir okurların en yakın arkadaşı ve yol göstericisi olan İpek Ongun, Selin’e içini döktüğü mektuplarla sizi hem o dünyaya geri götürecek hem de her zamanki gibi elinizi tutacak…
Bu soru son yıllarda, özellikle de biz ileri (!) yaştakilerin ve hatta “genç” diyebileceklerimizin odak noktası.
Her iki cümlede bir, “Neydi o?” diyoruz çünkü.
Nasıl mı? Şöyle…
“Hani bir restoran vardı ya; gitmiştik de çok beğenmiştik. Neydi onun adı?”
“İskele mi?”
“Hah, evet işte o, İskele.”
Ya da başka bir örnek…
“Okuldan bir arkadaşımız vardı, âlem kızdı, cin gibi, iyi de resim yapardı. Adı dilimin ucunda. Neydi o?”
“Alev!”
“Hay yaşayasın, evet, Alev!”
Ve bu özellikle de son zamanlarda böylece sürüp gidiyor. Ne demek istediğimi anladınız!
“Bir Genç Kızın Gizli Defteri” kitaplarıyla nesillerdir okurların en yakın arkadaşı ve yol göstericisi olan İpek Ongun, Selin’e içini döktüğü mektuplarla sizi hem o dünyaya geri götürecek hem de her zamanki gibi elinizi tutacak…