“İlim, ilim bilmektir / İlim, kendin bilmektir” demiş Yunus Emre. İlim, insanın ‘kendi'ni bulması ve bilmesi uğruna ömür boyu süren bir keşif yolculuğudur. Bu yola düşenlerin cennete vâsıl olması da kolay olur buyurmuş Allah Rasûlü. Ne de olsa ilim, Allah'ın bir sıfatı olması itibarıyla, bulunduğu yeri mamur eyler. Âlime kol kanat geren toplumların tarih boyunca esenlik dairesinde olması boşuna değil. İlim, onunla amel etmek/yaşanmak içindir. İnsanın kendi özüne dair arayışında bu ikisi aynı anda olmalıdır.
Niyazi Hoca, çocukluğundan itibaren seksen yılı aşan ömrünü ilim yolunda geçirmiş, âlim, âbid, fâzıl ve mücâhede ehli biri olarak tanınmıştır. Gün gelmiş görev yaptığı yerlerde okutmak için talebe aramış, gün gelmiş Kur'an kursu talebelerle dolup taşmış. “Bizim mesâimizi melekler yazar” diyerek vazifede mesai mefhumu aramaksızın kendini ilme ve talebe yetiştirmeye vakfetmiştir. Talebeleriyle ilim halkalarında, camilerde vaaz kürsülerinde, sevenlerinin davetleri sebebiyle halkın arasında sohbet meclislerinde, ülkemizin ve milletimizin kökleri asr-ı saadete uzanan tarihinden ve geleneğinden beslenerek kendi ayakları üzerinde durabilmesi adına daha nice etkinliklerin içinde geçen bir ömürden söz ediyoruz. Sahih kaynaklardan tedris ve tahsil ettiği İslamî ilimleri, nice talebenin zihnine nakşetmiş ve gönüllerde istikamet ehli bir âlim olarak yer etmiştir. Mevt-i âlim, mevt-i âlem gibidir demişler. Bu eser, onun aziz hatırasının, hatırda kalması adına vücut bulmuştur.
“İlim, ilim bilmektir / İlim, kendin bilmektir” demiş Yunus Emre. İlim, insanın ‘kendi'ni bulması ve bilmesi uğruna ömür boyu süren bir keşif yolculuğudur. Bu yola düşenlerin cennete vâsıl olması da kolay olur buyurmuş Allah Rasûlü. Ne de olsa ilim, Allah'ın bir sıfatı olması itibarıyla, bulunduğu yeri mamur eyler. Âlime kol kanat geren toplumların tarih boyunca esenlik dairesinde olması boşuna değil. İlim, onunla amel etmek/yaşanmak içindir. İnsanın kendi özüne dair arayışında bu ikisi aynı anda olmalıdır.
Niyazi Hoca, çocukluğundan itibaren seksen yılı aşan ömrünü ilim yolunda geçirmiş, âlim, âbid, fâzıl ve mücâhede ehli biri olarak tanınmıştır. Gün gelmiş görev yaptığı yerlerde okutmak için talebe aramış, gün gelmiş Kur'an kursu talebelerle dolup taşmış. “Bizim mesâimizi melekler yazar” diyerek vazifede mesai mefhumu aramaksızın kendini ilme ve talebe yetiştirmeye vakfetmiştir. Talebeleriyle ilim halkalarında, camilerde vaaz kürsülerinde, sevenlerinin davetleri sebebiyle halkın arasında sohbet meclislerinde, ülkemizin ve milletimizin kökleri asr-ı saadete uzanan tarihinden ve geleneğinden beslenerek kendi ayakları üzerinde durabilmesi adına daha nice etkinliklerin içinde geçen bir ömürden söz ediyoruz. Sahih kaynaklardan tedris ve tahsil ettiği İslamî ilimleri, nice talebenin zihnine nakşetmiş ve gönüllerde istikamet ehli bir âlim olarak yer etmiştir. Mevt-i âlim, mevt-i âlem gibidir demişler. Bu eser, onun aziz hatırasının, hatırda kalması adına vücut bulmuştur.