Bu adam sanki bir devdi de vücudu paramparça olmuş, bütün uzuvları sonradan yanlış, ters şekilde bir araya getirilmişti. Masallardaki tek gözlü dev’i andıran bu adam, kilisenin kapısında görünür görünmez hareketsiz durdu. Tıknazdı, boyu kadar da eni vardı. Sırtına yarısı kırmızı yarısı mor bir ceket giymişti. Halk, ceketin üzerinde gümüş renkte resimleri işlenmiş olduğunu, adamın da ne kadar çirkin olduğunu fark eder etmez onu hemen tanıdı. Bütün ağızlardan aynı anda şu sözler yükseldi. "Ay! Bu adam Qasimodo imiş! Notre- dame’ın kamburu, kilisenin çanlarını çalan Qasimodo! Tek gözlü, topal Qasimodo! Yaşa! Yaşa!"
Bu adam sanki bir devdi de vücudu paramparça olmuş, bütün uzuvları sonradan yanlış, ters şekilde bir araya getirilmişti. Masallardaki tek gözlü dev’i andıran bu adam, kilisenin kapısında görünür görünmez hareketsiz durdu. Tıknazdı, boyu kadar da eni vardı. Sırtına yarısı kırmızı yarısı mor bir ceket giymişti. Halk, ceketin üzerinde gümüş renkte resimleri işlenmiş olduğunu, adamın da ne kadar çirkin olduğunu fark eder etmez onu hemen tanıdı. Bütün ağızlardan aynı anda şu sözler yükseldi. "Ay! Bu adam Qasimodo imiş! Notre- dame’ın kamburu, kilisenin çanlarını çalan Qasimodo! Tek gözlü, topal Qasimodo! Yaşa! Yaşa!"