Tekinsizliğin caddelerinde dolaşan kentli öyküler yer alıyor Onat Bahadır’ın yeni kitabı Okuma Odası’nda.
Yer altı ile yer üstünün bir sarmaşık gibi birbirine girdiği, zaman katmanlarının üst üste bindiği; kimi zaman soğuk bir mart akşamında, kimi zaman garip bir sinema salonunda geçen; sabah vakti otobüste ya da iş çıkışı serviste “arka koltukta oturan adam”ı uyandırmadan okunması gereken öyküler...
"Sessizlik ya da hadi bir ot, yaprak hışırtısı yahut kuş cıvıltısı... Sabah bunları duyması gerekir insanın. Sonbaharsa rüzgârın olgun sesi... Kışsa soğuk eli... Yazın serin bir sabah meltemi belki... Baharın neyi olsa olur. Bunların hiçbiri, şehrin beton dikitleri arasından geçemiyor. Şehrin değişmeyen bir sesi var. Her mevsim, her ay, hafta ve gün... Ne kadar dikkatle dinlerseniz dinleyin ne dediğini anlamanız mümkün değil. Çünkü bir şey demiyor. Çünkü söyleyecek bir sözü yok bu uğultunun.”
Tekinsizliğin caddelerinde dolaşan kentli öyküler yer alıyor Onat Bahadır’ın yeni kitabı Okuma Odası’nda.
Yer altı ile yer üstünün bir sarmaşık gibi birbirine girdiği, zaman katmanlarının üst üste bindiği; kimi zaman soğuk bir mart akşamında, kimi zaman garip bir sinema salonunda geçen; sabah vakti otobüste ya da iş çıkışı serviste “arka koltukta oturan adam”ı uyandırmadan okunması gereken öyküler...
"Sessizlik ya da hadi bir ot, yaprak hışırtısı yahut kuş cıvıltısı... Sabah bunları duyması gerekir insanın. Sonbaharsa rüzgârın olgun sesi... Kışsa soğuk eli... Yazın serin bir sabah meltemi belki... Baharın neyi olsa olur. Bunların hiçbiri, şehrin beton dikitleri arasından geçemiyor. Şehrin değişmeyen bir sesi var. Her mevsim, her ay, hafta ve gün... Ne kadar dikkatle dinlerseniz dinleyin ne dediğini anlamanız mümkün değil. Çünkü bir şey demiyor. Çünkü söyleyecek bir sözü yok bu uğultunun.”