Bazı yazarlar tasnif dışıdır. R. Hoggart birçok açıdan böyle bir yazardır. Okuryazarlığın Kullanımları aslında bir otobiyografidir. Kendisi işçi sınıfı kökenli olan Hoggart, toplumsal yörüngesi üzerinden, işçi sınıfının içeriden ancak mesafeli, olabildiğine detaylı, realist fakat aynı zamanda da eleştirel bir tasvirine girişir. ‘‘Yakınlık ve mesafe’’, muhtemelen Hoggart’ın maharetini özetleyebilecek kilit formüllerden biridir. Bu ona işçi sınıfının gündelik pratiklerinde, dışarıdan (başka bir toplumsal sınıftan) bir gözlemcinin ‘‘yabancı’’ olduğu için, içinden olanın ise fazlasıyla ‘‘aşina’’ olduğu için fark edemeyeceği sayısız ve sıradan detayda süreklilik veya kırılmaların izdüşümünü görmeyi sağlar.
İşçi sınıfı kültürünün ‘‘kitle kültürü’’ tarafından tamamıyla ‘‘yutulduğu’’ yönündeki yaygın kanaatin aksine Hoggart, daha nüanslı, direnç ve değişim arasında salınan bir tablo çizer. İşçi sınıfı kültürü, hem sınıfın dış dünyayla arasındaki sınırları pekiştiren, onu kitle yayıncılığının etkisinden görece koruyan, fakat aynı zamanda kitle kültürünün ürünlerinin sızmasına da imkân tanıyan tutumları eş zamanlı biçimde bünyesinde taşır. Hoggart’ın, işçi sınıfının varoluşunu tehdit eden en büyük tehlike olarak kitle kültürüne dikkat çekmesi tesadüfi değildir çünkü onun için ‘‘işçi sınıfından olmak’’, diğer tüm veçhelerinin yanı sıra, hususi bir kültürel evren ve gündelik yaşam pratiklerine nakşolmuş bir ‘‘aidiyet deneyimi/biçimi’’ manasına da gelir. Hoggart’a göre kitle kültürünün torpillediği ve en büyük tahribata yol açtığı yer de tam olarak burasıdır.
Bazı yazarlar tasnif dışıdır. R. Hoggart birçok açıdan böyle bir yazardır. Okuryazarlığın Kullanımları aslında bir otobiyografidir. Kendisi işçi sınıfı kökenli olan Hoggart, toplumsal yörüngesi üzerinden, işçi sınıfının içeriden ancak mesafeli, olabildiğine detaylı, realist fakat aynı zamanda da eleştirel bir tasvirine girişir. ‘‘Yakınlık ve mesafe’’, muhtemelen Hoggart’ın maharetini özetleyebilecek kilit formüllerden biridir. Bu ona işçi sınıfının gündelik pratiklerinde, dışarıdan (başka bir toplumsal sınıftan) bir gözlemcinin ‘‘yabancı’’ olduğu için, içinden olanın ise fazlasıyla ‘‘aşina’’ olduğu için fark edemeyeceği sayısız ve sıradan detayda süreklilik veya kırılmaların izdüşümünü görmeyi sağlar.
İşçi sınıfı kültürünün ‘‘kitle kültürü’’ tarafından tamamıyla ‘‘yutulduğu’’ yönündeki yaygın kanaatin aksine Hoggart, daha nüanslı, direnç ve değişim arasında salınan bir tablo çizer. İşçi sınıfı kültürü, hem sınıfın dış dünyayla arasındaki sınırları pekiştiren, onu kitle yayıncılığının etkisinden görece koruyan, fakat aynı zamanda kitle kültürünün ürünlerinin sızmasına da imkân tanıyan tutumları eş zamanlı biçimde bünyesinde taşır. Hoggart’ın, işçi sınıfının varoluşunu tehdit eden en büyük tehlike olarak kitle kültürüne dikkat çekmesi tesadüfi değildir çünkü onun için ‘‘işçi sınıfından olmak’’, diğer tüm veçhelerinin yanı sıra, hususi bir kültürel evren ve gündelik yaşam pratiklerine nakşolmuş bir ‘‘aidiyet deneyimi/biçimi’’ manasına da gelir. Hoggart’a göre kitle kültürünün torpillediği ve en büyük tahribata yol açtığı yer de tam olarak burasıdır.