Hüseyin Safa’ya ait okuduğum ilk hikâye, pertev naili boratav’ın derlediği halk masallarındaki “yok artık” dedirten ayrıntıları yeniden uyandırmıştı zihnimde. babasının beşiğini sallayan kız çocuğu ya da berberlik eden pireleri anarak masalını anlatmaya koyulan anonim anlatıcı ipe sapa gelmez olayları gayet sıradan bir şeyi anlatır gibi basit cümlelerle birbiri ardına sıralar o masallarda. saçmalığın daniskasıyla karşı karşıya olduğumuz halde hiçbir rahatsızlık duymadan bize anlatılanları dinleyip hayal dünyamızda tüm masalı somutlaştırmaya başlarız. hiçbir geçerli sebep-sonuç ilişkisi olmadığı halde masalın sonunda kendimizi farklı bir yerde buluruz ve bulunduğumuz yerdeki varlığımız açıklanamaz biçimde hoşumuza gider.
halk masallarındaki bu anonim anlatıcı, kimliksiz olmasına karşın şahsiyet sahibi biri olduğunu hissettirir bize. hüseyin safa’ya gelince anonim olamayacak kadar ayrıksı bir persona var karşımızda kolayca benimseyemeyeceğimiz bir espri anlayışı var yazarın: kesinlikle güldürmek istemiyor, hatta anlatırken tercih ettiği kelimelerle, bazı cümle yapılarıyla ya da anlattığı karakterlerin sinizmiyle sinirimizi bile bozuyor. güleceğimiz varsa bile asabımız bozulduğu için kaşlarımızı çatıyoruz ve sonra beklemediğimiz bir anda kendimizi gülümserken ya da kikirderken buluyoruz. asabımızı bozan ayrıntılar, mantıksız bulduğumuz olaylar, yazar bunu niye anlatmış diye didikleyip saçma bulduğumuz gelişmeler biraz sonra birleşip zihnimizde kendilerine özel bir alan oluşturuyor: mezar reklamı yapan bir esnafın gerçekdışı görünen profili bir süre sonra tüm esnafların ölüm sayesinde para kazandığı gerçeğine doğru yolluyor bizi.
- İsmail Pelit
Hüseyin Safa’ya ait okuduğum ilk hikâye, pertev naili boratav’ın derlediği halk masallarındaki “yok artık” dedirten ayrıntıları yeniden uyandırmıştı zihnimde. babasının beşiğini sallayan kız çocuğu ya da berberlik eden pireleri anarak masalını anlatmaya koyulan anonim anlatıcı ipe sapa gelmez olayları gayet sıradan bir şeyi anlatır gibi basit cümlelerle birbiri ardına sıralar o masallarda. saçmalığın daniskasıyla karşı karşıya olduğumuz halde hiçbir rahatsızlık duymadan bize anlatılanları dinleyip hayal dünyamızda tüm masalı somutlaştırmaya başlarız. hiçbir geçerli sebep-sonuç ilişkisi olmadığı halde masalın sonunda kendimizi farklı bir yerde buluruz ve bulunduğumuz yerdeki varlığımız açıklanamaz biçimde hoşumuza gider.
halk masallarındaki bu anonim anlatıcı, kimliksiz olmasına karşın şahsiyet sahibi biri olduğunu hissettirir bize. hüseyin safa’ya gelince anonim olamayacak kadar ayrıksı bir persona var karşımızda kolayca benimseyemeyeceğimiz bir espri anlayışı var yazarın: kesinlikle güldürmek istemiyor, hatta anlatırken tercih ettiği kelimelerle, bazı cümle yapılarıyla ya da anlattığı karakterlerin sinizmiyle sinirimizi bile bozuyor. güleceğimiz varsa bile asabımız bozulduğu için kaşlarımızı çatıyoruz ve sonra beklemediğimiz bir anda kendimizi gülümserken ya da kikirderken buluyoruz. asabımızı bozan ayrıntılar, mantıksız bulduğumuz olaylar, yazar bunu niye anlatmış diye didikleyip saçma bulduğumuz gelişmeler biraz sonra birleşip zihnimizde kendilerine özel bir alan oluşturuyor: mezar reklamı yapan bir esnafın gerçekdışı görünen profili bir süre sonra tüm esnafların ölüm sayesinde para kazandığı gerçeğine doğru yolluyor bizi.
- İsmail Pelit