Güneşin habire kırbaçladığı bir çölün yanaklarından akıyordu Müslim. Takati kalmamıştı artık. Susuzluk ve yorgunluk omuzlarına dağ gibi yığılmış, takatinin son damlasını soluyordu. Dayanılması imkânsız bir yolculuktu. Ama dayanmalıydı. Çıktığı yol, aşk yoluydu. Aşk da yanmayı gerektiriyordu. Yandıkça kül olmayı, sonra küllerinden doğmayı gerektiriyordu. İmamı ve çıktığı yolun kutsiyetini düşündükçe irkilip uyanıyordu tükenmişlik uykusundan. Yeniden, yeniden ve yeniden sarılıyordu o zorlu yola.
Güneşin habire kırbaçladığı bir çölün yanaklarından akıyordu Müslim. Takati kalmamıştı artık. Susuzluk ve yorgunluk omuzlarına dağ gibi yığılmış, takatinin son damlasını soluyordu. Dayanılması imkânsız bir yolculuktu. Ama dayanmalıydı. Çıktığı yol, aşk yoluydu. Aşk da yanmayı gerektiriyordu. Yandıkça kül olmayı, sonra küllerinden doğmayı gerektiriyordu. İmamı ve çıktığı yolun kutsiyetini düşündükçe irkilip uyanıyordu tükenmişlik uykusundan. Yeniden, yeniden ve yeniden sarılıyordu o zorlu yola.