Can Evrenol'dan zamanın ve mekanın sınırlarını zorlayan bir bilim kurgu
“Galaksinin en uzak yörüngelerine gönderilmiş uyduların da ötesinde, dev bir solucanın çamurlu bağırsaklarında yuvarlanırken aynı rüyayı görmeye devam ediyordu Hacı Erkut.
Öldüğü günün sabahında, karısı ve kızıyla yaptığı son kahvaltıdaki gibi sofraya oturmuşlardı yine. Ama duvarlar bembeyaz değildi. Bir akciğerin iç yüzeyi gibi bronşçuklarla, kılcal damarlarla kaplı ve yapış yapıştı. Adalet Bakanlığı tarafından kendilerine tahsis edilmiş son teknoloji ürünü lüks evlerinin salonunda değil, sanki yıllardır can çekişen bir canlının yosun tutmuş midesinin içindelerdi.
Üzerlerine koza gibi örülmüş bir zarın altında hapsolmuş, hem yaşıyor, hem ölülerdi.”
Can Evrenol'dan zamanın ve mekanın sınırlarını zorlayan bir bilim kurgu
“Galaksinin en uzak yörüngelerine gönderilmiş uyduların da ötesinde, dev bir solucanın çamurlu bağırsaklarında yuvarlanırken aynı rüyayı görmeye devam ediyordu Hacı Erkut.
Öldüğü günün sabahında, karısı ve kızıyla yaptığı son kahvaltıdaki gibi sofraya oturmuşlardı yine. Ama duvarlar bembeyaz değildi. Bir akciğerin iç yüzeyi gibi bronşçuklarla, kılcal damarlarla kaplı ve yapış yapıştı. Adalet Bakanlığı tarafından kendilerine tahsis edilmiş son teknoloji ürünü lüks evlerinin salonunda değil, sanki yıllardır can çekişen bir canlının yosun tutmuş midesinin içindelerdi.
Üzerlerine koza gibi örülmüş bir zarın altında hapsolmuş, hem yaşıyor, hem ölülerdi.”