Çocukken karlı, soğuk kış gecelerinde, soba ateşinin etrafına kurulup anlatıcılardan dinlediği hikayeler, masallar, destanlar belleğinde yer ederken, hikayenin bir yerine sızmış olan yemek bahsinin özel bir yeri olmuş Muhsin Kızılkaya için. Kulağına çalınan onca kan, gözyaşı ve acının arasından, buram buran yemek kokuları dolmuş burnuna… O hiç var olmayan yemeklerin tadı kalmış damağında.
Açlıktandı!
“Onca Açlık Varken”, bizi düğünlerden alıp Mir konaklarına götürüyor, beylerin şölen gibi sofralarından kaldırıp bir içli köftenin insanın başına neler açtığını gösteriyor. Kulağına dolanlara dengbêj olup ses veren Muhsin Kızılkaya, ecinnilerden Nasturilere uzanan türlü hikayeler anlatıyor ve diyor ki: “Hikayeler pek iştah açıcı değilse bile, insanoğlunun birbirini yerken pek iştahlı olduğuna bir kanıt gibidir hepsi.”
Buyurun sofraya! Soğutmayalım yemeğimizi!
Çocukken karlı, soğuk kış gecelerinde, soba ateşinin etrafına kurulup anlatıcılardan dinlediği hikayeler, masallar, destanlar belleğinde yer ederken, hikayenin bir yerine sızmış olan yemek bahsinin özel bir yeri olmuş Muhsin Kızılkaya için. Kulağına çalınan onca kan, gözyaşı ve acının arasından, buram buran yemek kokuları dolmuş burnuna… O hiç var olmayan yemeklerin tadı kalmış damağında.
Açlıktandı!
“Onca Açlık Varken”, bizi düğünlerden alıp Mir konaklarına götürüyor, beylerin şölen gibi sofralarından kaldırıp bir içli köftenin insanın başına neler açtığını gösteriyor. Kulağına dolanlara dengbêj olup ses veren Muhsin Kızılkaya, ecinnilerden Nasturilere uzanan türlü hikayeler anlatıyor ve diyor ki: “Hikayeler pek iştah açıcı değilse bile, insanoğlunun birbirini yerken pek iştahlı olduğuna bir kanıt gibidir hepsi.”
Buyurun sofraya! Soğutmayalım yemeğimizi!