Önleyici gözaltı, devletlerin önleyici faaliyetleri ile kişi hürriyetini karşı karşıya getiren ve hukuki meşruiyeti tartışmaların odağında bulunan güncel bir tedbir olarak karşımıza çıkmaktadır.
İcrasına başlanmamış bir suçun ceza muhakemesine konu olması dahi tartışmalı iken, farklı Avrupa ülkelerindeki uygulamalar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ni bu hususta kapsamlı bir içtihat geliştirmeye zorlamıştır. Hükümetler terör saldırılarının önleneceği veya farklı sebeplerle kamu barışının sağlanacağı iddiasıyla bu tedbire başvurma eğilimindedir. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına yansıyan uygulamalar bu tedbirin keyfi nitelikte kolluk pratikleri yaratabildiğini göstermektedir.
Başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesindeki hürriyet hakkı olmak üzere, Sözleşme'nin 11. maddesindeki toplantı özgürlüğü gibi birçok hak bu pratiğin soncunda ihlal edilebilmektedir. Kuşkusuz suçun önlenmesi devletin en asli görevlerinden biridir. Bunun sağlanması için yürütme organına sahada belirli yetkiler verilmesi de kaçınılmazdır. Buna karşın, bireyin suç işleme riski tasavvur edilerek önleyici nitelikte hürriyetinden yoksun bırakılması ve riskin ortadan kalktığına kanaat getirildikten sonra serbest bırakılması çok ağır bir tedbirdir. Bu kapsamda ortaya çıkabilecek keyfi uygulamalara karşı Mahkeme önemli içtihatlar geliştirmiştir.
Kitapta, öncelikle ilgili tedbir karşılaştırmalı hukuk ve literatür temelinde tanıtılmakta, arkasından kapsamlı bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi temelinde benimsenen prensipler ve Mahkeme içtihatları irdelenmekte, son bölümdeyse ortaya konan prensipler dahilinde Türkiye'deki mevcut hukuki rejim ve öneriler hakkında değerlendirmelerde bulunulmaktadır.
Önleyici gözaltı, devletlerin önleyici faaliyetleri ile kişi hürriyetini karşı karşıya getiren ve hukuki meşruiyeti tartışmaların odağında bulunan güncel bir tedbir olarak karşımıza çıkmaktadır.
İcrasına başlanmamış bir suçun ceza muhakemesine konu olması dahi tartışmalı iken, farklı Avrupa ülkelerindeki uygulamalar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ni bu hususta kapsamlı bir içtihat geliştirmeye zorlamıştır. Hükümetler terör saldırılarının önleneceği veya farklı sebeplerle kamu barışının sağlanacağı iddiasıyla bu tedbire başvurma eğilimindedir. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına yansıyan uygulamalar bu tedbirin keyfi nitelikte kolluk pratikleri yaratabildiğini göstermektedir.
Başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesindeki hürriyet hakkı olmak üzere, Sözleşme'nin 11. maddesindeki toplantı özgürlüğü gibi birçok hak bu pratiğin soncunda ihlal edilebilmektedir. Kuşkusuz suçun önlenmesi devletin en asli görevlerinden biridir. Bunun sağlanması için yürütme organına sahada belirli yetkiler verilmesi de kaçınılmazdır. Buna karşın, bireyin suç işleme riski tasavvur edilerek önleyici nitelikte hürriyetinden yoksun bırakılması ve riskin ortadan kalktığına kanaat getirildikten sonra serbest bırakılması çok ağır bir tedbirdir. Bu kapsamda ortaya çıkabilecek keyfi uygulamalara karşı Mahkeme önemli içtihatlar geliştirmiştir.
Kitapta, öncelikle ilgili tedbir karşılaştırmalı hukuk ve literatür temelinde tanıtılmakta, arkasından kapsamlı bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi temelinde benimsenen prensipler ve Mahkeme içtihatları irdelenmekte, son bölümdeyse ortaya konan prensipler dahilinde Türkiye'deki mevcut hukuki rejim ve öneriler hakkında değerlendirmelerde bulunulmaktadır.