Arıburnu, 1940’lardan 1980’lere kadar yazdığı şiirleriyle Türk şiirinde kendi sentezini yapmayı başarmış nadir şairlerdendir. Birbirine zıt olarak düşünülebilecek olan Garip ve Toplumcu Gerçekçi şiir anlayışlarını birleştirme başarısını gösterir. 1940’larda yazdığı şiirlerinde Garip şiirindeki kısa, çarpıcı ve ironisi yüksek şiirleriyle dikkatleri çeker. Daha sonra dikkatini bir başka sanat olan sinemaya yönlendirir. Bu durum onun şiirlerinde değişiklik yapmasına zemin hazırlar. Hayatın içinde yer aldıkça toplumcu düşüncenin izlerini yansıtmak gerektiğine de inanır. 1960’lardan itibaren şiirlerine bu düşünce yön verir. Ancak Arıburnu’nun şiirlerindeki toplumculuk Nâzım Hikmet’le beraber ortaya çıkan ve ideolojinin tesirindeki bir anlayış değildir. O, kuvayimilliye ruhuna ve halkın sahip olduğu sonsuz güce inanır. Halkın yanında olan, kendine en önemli kaynak olarak halkı gören bir yapıya sahiptir. Şiirlerinde ideolojik düşünce yok denecek kadar azdır. Bu nedenle iki farklı şiir anlayışı arasında köprü olduğunu söylemek yanlış olmaz. Şairin derdi küçük insanların hayatın her alanındaki mücadelesini, varlık ve yoklukla savaşını, zenginliğini ve gücünü anlatabilmektir.
Arıburnu, 1940’lardan 1980’lere kadar yazdığı şiirleriyle Türk şiirinde kendi sentezini yapmayı başarmış nadir şairlerdendir. Birbirine zıt olarak düşünülebilecek olan Garip ve Toplumcu Gerçekçi şiir anlayışlarını birleştirme başarısını gösterir. 1940’larda yazdığı şiirlerinde Garip şiirindeki kısa, çarpıcı ve ironisi yüksek şiirleriyle dikkatleri çeker. Daha sonra dikkatini bir başka sanat olan sinemaya yönlendirir. Bu durum onun şiirlerinde değişiklik yapmasına zemin hazırlar. Hayatın içinde yer aldıkça toplumcu düşüncenin izlerini yansıtmak gerektiğine de inanır. 1960’lardan itibaren şiirlerine bu düşünce yön verir. Ancak Arıburnu’nun şiirlerindeki toplumculuk Nâzım Hikmet’le beraber ortaya çıkan ve ideolojinin tesirindeki bir anlayış değildir. O, kuvayimilliye ruhuna ve halkın sahip olduğu sonsuz güce inanır. Halkın yanında olan, kendine en önemli kaynak olarak halkı gören bir yapıya sahiptir. Şiirlerinde ideolojik düşünce yok denecek kadar azdır. Bu nedenle iki farklı şiir anlayışı arasında köprü olduğunu söylemek yanlış olmaz. Şairin derdi küçük insanların hayatın her alanındaki mücadelesini, varlık ve yoklukla savaşını, zenginliğini ve gücünü anlatabilmektir.