Zengin yeraltı kaynaklarına sahip olan ve coğrafi konumu itibariyle kalpgah bölgesinde yer alan Orta Asya, dünya politikasında her daim önem ar/, etmiştir. Sovyetler Birliği’nin yıkılışının ertesinde bağımsızlıklarını kazanan Orta Asya devletleri idari ve siyasi alandaki tecrübesizliklerinden ötürü önemli sorunlarla karşı karşıya gelmişlerdir. Karşılaşılan başlıca sorunlar arasında, Özbekistan İslam Hareketi ve Hizb’ut -Tahrir gibi dini radikal örgütlerin terör faaliyetlerinin ulusal ve bölgesel güvenliğe yönelttiği tehdit öncelik arz etmektedir. Örgütlerin varlık gösterdiği yapı ve devlet politikaları incelendiğinde ise, Orta Asya devletlerinin ortaya koymuş olduğu politika uygulamalarının radikal örgütlere katılım sağlanması ve örgütlerin mobilizasyonu sürecinde değerlendirilen yapısal faktörler üzerinde etkili olduğu görülmektedir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde güvenlik kavramının bir yandan ulusal güvenlikten birey güvenliğine, diğer yandan da ulusal güvenlikten uluslararası ve ulus üstü yapıların güvenliğine doğru derinleştiği ve askeri güvenliğin yanı sıra siyasi, ekonomik, çevresel ve toplumsal konuları da içine alacak şekilde yatay yönde genişlediği gözlemlenmektedir. Bu çalışmanın konusu da güvenliğin derinleşen ve farklı unsurlar üzerinden genişleyen yapısı kapsamında tartışılmıştır.
Dini radikal örgütlerin Orta Asya devletlerinde yürüttükleri terör faaliyetlerinin sadece askeri alanda değil sosyoekonomik ve siyasi anlamda da bir tehdit kaynağı oluşturduğunu söylemek mümkündür. Askeri, siyasi, ekonomik ve toplumsal alanlarda etkili olan bu çok boyutlu tehdit ulusal güvenlik düzeyini aşarak bölgesel bir nitelik kazanmış ve güvenlik sağlama sorumluluğu konusunda uluslararası işbirliklerini elzem kılmıştır. Güvenliğin bu derinleşen ve genişleyen yapısı karşısında ise, Bağımsız Devletler Topluluğu ve Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü gibi işbirliklerinin devletlerin çıkar ve beka odaklı politikaları kapsamında dar bir çerçevede şekillendiği ve işlevsellik kazanamayarak atıl bir konuma geldiği görülmektedir.
Orta Asya devletlerinin bağımsızlık sonrası dönemde yaşadıkları istikrarsızlık ve kırılganlıklardan faydalanan dini radikal örgütler, bir taraftan baskıcı politikalar karşısında muhalif bir odak çerçevesinde gelişim göstererek, şehitlik, cihad gibi dini unsurlar üzerinden şekillendirdikleri söylemlerle halka amaç ve aidiyet kaynağı sunmuşlar, diğer taraftan da ekonomik zorluklarla boğuşan insanlara maddi destek sağlayarak çekici bir alternatif oluşturmaya çalışmışlardır. Yürüttükleri terör faaliyetleriyle Orta Asya güvenliğini olumsuz yönde etkileyen dini radikal örgütlerin yapıları, kapsamı ve etkileri bu çalışma kapsamında Kopenhag Ekolu çatısı altında Sektörel Güvenlik ve Bölgesel Güvenlik Kompleksi çerçevesinde değerlendirilmiştir.