Hıristiyan Batı, doğuşuyla birlikte kendisini hâkim olduğu coğrafyadan çekilmek zorunda bırakan İslâm’a karşı iki koldan taarruzda bulunmuştur. Bunlardan bir tanesi, ‘Haçlı Seferleri’ adıyla dünya tarihine geçmiş ve halen örtülü bir biçimde devam eden askerî faaliyet, diğeri de “Oryantalizm” adıyla tanınmış olan ilmî ve fikrî saldırıdır. Hıristiyan dünyası, asırlardır bir taraftan İslâm devletlerini parçalamak ve yıkmak, İslâm ülkelerini işgal edip, çıkarıldığı coğrafyaya yeniden dönmek için askerî açıdan mücâdele ederken, diğer taraftan da bu gayesinin gerçekleşmesine engel oluşturan İslâm’a ve Onun Peygamberine karşı bir harp açmış bulunuyor. Bu savaş ise, bilindiği gibi asırlardır Oryantalistler eliyle yürütülmektedir. Bu mücâdeleyi yapanlar da Müslümanların dinlerini, tarih ve kültürel değerlerini, kendi deyimleriyle “her şeylerini mahvetmek” arzusundadırlar ve bu gayelerini gerçekleştirmek için Hz. Peygamber’in şahsını ve tebliğlerini hedef seçmişlerdir. Yazdıkları cildler dolusu kitaplarda, Hz. Peygamber’in Allâh’tan vahiy almadığını, Kur’ân-ı Kerîm’i önceki dinlere ait çeşitli kaynaklardan derleyerek yazdığını; İslâm’ın, Yahudilik, Hıristiyanlık, Sâbiîlik, Câhiliye dönemi gibi önceki din ve kültürlerden aktarılan hususlardan meydana geldiğini ve vahye dayanmadığını iddia etmişlerdir.
Hıristiyan Batı, doğuşuyla birlikte kendisini hâkim olduğu coğrafyadan çekilmek zorunda bırakan İslâm’a karşı iki koldan taarruzda bulunmuştur. Bunlardan bir tanesi, ‘Haçlı Seferleri’ adıyla dünya tarihine geçmiş ve halen örtülü bir biçimde devam eden askerî faaliyet, diğeri de “Oryantalizm” adıyla tanınmış olan ilmî ve fikrî saldırıdır. Hıristiyan dünyası, asırlardır bir taraftan İslâm devletlerini parçalamak ve yıkmak, İslâm ülkelerini işgal edip, çıkarıldığı coğrafyaya yeniden dönmek için askerî açıdan mücâdele ederken, diğer taraftan da bu gayesinin gerçekleşmesine engel oluşturan İslâm’a ve Onun Peygamberine karşı bir harp açmış bulunuyor. Bu savaş ise, bilindiği gibi asırlardır Oryantalistler eliyle yürütülmektedir. Bu mücâdeleyi yapanlar da Müslümanların dinlerini, tarih ve kültürel değerlerini, kendi deyimleriyle “her şeylerini mahvetmek” arzusundadırlar ve bu gayelerini gerçekleştirmek için Hz. Peygamber’in şahsını ve tebliğlerini hedef seçmişlerdir. Yazdıkları cildler dolusu kitaplarda, Hz. Peygamber’in Allâh’tan vahiy almadığını, Kur’ân-ı Kerîm’i önceki dinlere ait çeşitli kaynaklardan derleyerek yazdığını; İslâm’ın, Yahudilik, Hıristiyanlık, Sâbiîlik, Câhiliye dönemi gibi önceki din ve kültürlerden aktarılan hususlardan meydana geldiğini ve vahye dayanmadığını iddia etmişlerdir.