Edebiyat tarihinin vazgeçilmez kaynakları arasında gösterilen tezkireler aktüel hayattan canlı sahneler sunmaktadırlar. Ancak yaşadığımız çağdaki yaygın kanaat, bu eserlerin ve beslendiği edebiyatın hayattan kopuk olduğu yönündedir. Oysa bir kahvehanede Celîlî ile Âhî arasında geçen diyalog Âşık Çelebi’de; Kastamonulu Dâî’nin sevdiği Zühre’yi mağripli bir sihirbaza kaptırması Gelibolulu ile Latîfî’de; Hamdullah Hamdî’nin kendi eseri Yusuf u Züleyhâ’nın müellif hattını maddi darlık yüzünden satması ve maişetini bir süre böyle temin etmesi Kınalızâde’de; Tokatlı Molla Lutfî’nin Buhârî okurken gözyaşlarını tutamaması Taşköprülüzâde’de kayıtlıdır ve bu kaynaklarda insan olmanın bütün duygusal katmanları mevcuttur. Tarafsız bir bakışla sormak gerekirse, bu tür malumatlar ihtiva eden tezkirelerin gerçekten de hayattan kopuk olduğu iddia edilebilir mi? Zira Taşlıcalı Yahyâ orduda sıradan bir askerdir; Cezerî Kasım Paşa köledir; Zâtî ayakkabı tamircisidir; Fuzûlî türbedardır; Necâtî Bey Amasyalı bir kadının evlatlığıdır. Gerçekten de bu edebiyat söylenildiği gibi toplumdan kopuk bir yüksek zümre edebiyatı mıdır? İlim ve kültür hayatımızda tezkireler ve söz konusu edilen şairler hâlâ mâşerî ölçekte bir karşılık bulamazken, bir müsteşrik olan Hammer yaklaşık iki asır evvel son derece geniş ve sahiplenici bir anlayışla tezkirelerimizi ele almış; üstelik kendi kültürüne hizmet etmek maksadıyla şair biyografilerini derleyerek Almancaya tercüme etmiştir. Elinizdeki eser Hammer’in dört ciltlik Osmanlı Şiir Sanatı Tarihi adlı eserinin ilk cildinin yeniden Türkçeye kazandırılmasıdır. Osmanlı şiirini bir batılı gözünden okuyabileceğiniz bu kitapta geniş ve farklı bir bakış açısı bulacaksınız. Hammer’e göre Mihrî Hatun, Osmanlıların Sappho’sur. Yazıcıoğlu’nun Muhammediyye’si Dante’nin İlahi Komedya’sı gibidir. Leyla vü Mecnun, çölün Çılgın Orlando’sudur. Ayrıca bazı eserlerin Avrupa kütüphanelerindeki yazma nüshaları da bu eserin satır aralarında gözünüze çarpacaktır.
Edebiyat tarihinin vazgeçilmez kaynakları arasında gösterilen tezkireler aktüel hayattan canlı sahneler sunmaktadırlar. Ancak yaşadığımız çağdaki yaygın kanaat, bu eserlerin ve beslendiği edebiyatın hayattan kopuk olduğu yönündedir. Oysa bir kahvehanede Celîlî ile Âhî arasında geçen diyalog Âşık Çelebi’de; Kastamonulu Dâî’nin sevdiği Zühre’yi mağripli bir sihirbaza kaptırması Gelibolulu ile Latîfî’de; Hamdullah Hamdî’nin kendi eseri Yusuf u Züleyhâ’nın müellif hattını maddi darlık yüzünden satması ve maişetini bir süre böyle temin etmesi Kınalızâde’de; Tokatlı Molla Lutfî’nin Buhârî okurken gözyaşlarını tutamaması Taşköprülüzâde’de kayıtlıdır ve bu kaynaklarda insan olmanın bütün duygusal katmanları mevcuttur. Tarafsız bir bakışla sormak gerekirse, bu tür malumatlar ihtiva eden tezkirelerin gerçekten de hayattan kopuk olduğu iddia edilebilir mi? Zira Taşlıcalı Yahyâ orduda sıradan bir askerdir; Cezerî Kasım Paşa köledir; Zâtî ayakkabı tamircisidir; Fuzûlî türbedardır; Necâtî Bey Amasyalı bir kadının evlatlığıdır. Gerçekten de bu edebiyat söylenildiği gibi toplumdan kopuk bir yüksek zümre edebiyatı mıdır? İlim ve kültür hayatımızda tezkireler ve söz konusu edilen şairler hâlâ mâşerî ölçekte bir karşılık bulamazken, bir müsteşrik olan Hammer yaklaşık iki asır evvel son derece geniş ve sahiplenici bir anlayışla tezkirelerimizi ele almış; üstelik kendi kültürüne hizmet etmek maksadıyla şair biyografilerini derleyerek Almancaya tercüme etmiştir. Elinizdeki eser Hammer’in dört ciltlik Osmanlı Şiir Sanatı Tarihi adlı eserinin ilk cildinin yeniden Türkçeye kazandırılmasıdır. Osmanlı şiirini bir batılı gözünden okuyabileceğiniz bu kitapta geniş ve farklı bir bakış açısı bulacaksınız. Hammer’e göre Mihrî Hatun, Osmanlıların Sappho’sur. Yazıcıoğlu’nun Muhammediyye’si Dante’nin İlahi Komedya’sı gibidir. Leyla vü Mecnun, çölün Çılgın Orlando’sudur. Ayrıca bazı eserlerin Avrupa kütüphanelerindeki yazma nüshaları da bu eserin satır aralarında gözünüze çarpacaktır.