Osmanlılar, eski dünya kıtaları olarak bilinen bir coğrafyada, dünyanın en uzun ömürlü devletlerinden birini kurup yönetmek suretiyle üç kıtada birlik ve bütünlüğünü korumayı başardı. Bu başarıyı sadece askerî güce dayandırmak yanlış bir yaklaşım olacaktır. Çünkü Osmanlı Devleti askerî gücünü kaybettikten sonra da yaklaşık üç asır daha varlığını koruyabildi. O hâlde bunu anlayabilmek için “Osmanlılar günümüzde kargaşanın hâkim olduğu Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya'da huzur ve refahı nasıl sağlamıştı?” sorusunun cevabını aramak gerekmektedir. Böylece günümüzde farklı kültür ve inanca sahip toplumların birbirleriyle ilişkilerinin iyileştirilmesinin ve barışın nasıl sağlanacağının ipuçlarını bulmak mümkün olabilecektir.
Osmanlı Devleti, farklı köken, inanç ve kültürel özellikler taşıyan halkının inanç ve değerlerine müdahale edip engellemek yerine onları uyum içinde yönetmek hassasiyetini gösterdi. Toplumun karşılıklı saygı çerçevesinde bir arada yaşamasıyla huzur ve barışın sağlanması devletin en önemli amacı oldu. Bu sebeple “Osmanlı Millet Sistemi” adı verilen bir yönetim modeli geliştirerek farklı dinleri, onların temsilciliğini yapması amacıyla yeni tesis ettiği dinî kurum ve liderleri nezdinde muhatap kabul etti. Osmanlı Devleti, Ortodoks Hristiyan halkını ve özellikle Balkanlar'daki diğer Hristiyan unsurları Fener Rum Patrikhanesi'ne; Ermeni halkını Ermeni Patrikhanesi'ne ve Yahudi halkını Hahambaşı olarak anılan dinî lidere bağlayıp onlar aracılığıyla yönetti. Buna göre her cemaatin lideri, cemaatinin ödemesi gereken vergiyi toplayıp hazineye teslim etmek ve devletin koyduğu kanunlara cemaat mensuplarının uymasını temin etmekle yükümlü kılınmıştı. Buna karşılık devlet, cemaatleri kendi iç düzenlerinde serbest bırakarak onların dinî ve kültürel hayatlarına müdahale etmemişti.
Osmanlılar, eski dünya kıtaları olarak bilinen bir coğrafyada, dünyanın en uzun ömürlü devletlerinden birini kurup yönetmek suretiyle üç kıtada birlik ve bütünlüğünü korumayı başardı. Bu başarıyı sadece askerî güce dayandırmak yanlış bir yaklaşım olacaktır. Çünkü Osmanlı Devleti askerî gücünü kaybettikten sonra da yaklaşık üç asır daha varlığını koruyabildi. O hâlde bunu anlayabilmek için “Osmanlılar günümüzde kargaşanın hâkim olduğu Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya'da huzur ve refahı nasıl sağlamıştı?” sorusunun cevabını aramak gerekmektedir. Böylece günümüzde farklı kültür ve inanca sahip toplumların birbirleriyle ilişkilerinin iyileştirilmesinin ve barışın nasıl sağlanacağının ipuçlarını bulmak mümkün olabilecektir.
Osmanlı Devleti, farklı köken, inanç ve kültürel özellikler taşıyan halkının inanç ve değerlerine müdahale edip engellemek yerine onları uyum içinde yönetmek hassasiyetini gösterdi. Toplumun karşılıklı saygı çerçevesinde bir arada yaşamasıyla huzur ve barışın sağlanması devletin en önemli amacı oldu. Bu sebeple “Osmanlı Millet Sistemi” adı verilen bir yönetim modeli geliştirerek farklı dinleri, onların temsilciliğini yapması amacıyla yeni tesis ettiği dinî kurum ve liderleri nezdinde muhatap kabul etti. Osmanlı Devleti, Ortodoks Hristiyan halkını ve özellikle Balkanlar'daki diğer Hristiyan unsurları Fener Rum Patrikhanesi'ne; Ermeni halkını Ermeni Patrikhanesi'ne ve Yahudi halkını Hahambaşı olarak anılan dinî lidere bağlayıp onlar aracılığıyla yönetti. Buna göre her cemaatin lideri, cemaatinin ödemesi gereken vergiyi toplayıp hazineye teslim etmek ve devletin koyduğu kanunlara cemaat mensuplarının uymasını temin etmekle yükümlü kılınmıştı. Buna karşılık devlet, cemaatleri kendi iç düzenlerinde serbest bırakarak onların dinî ve kültürel hayatlarına müdahale etmemişti.