Osmanlı İmparatorluğu’nun çokdinli, çokdilli ve çokuluslu yapısından bahsedilirken genellikle “hoşgörü,” “toplumsal huzur” ya da “uyum içinde birlikte yaşayabilme” gibi olumlu kavramlar kullanılır. Peki sahiden de durum bu kadar tozpembe miydi? Gerçekten Osmanlı toplumunun önemli belirleyici bir özelliği hoşgörü ve uyum içinde olması mıydı? Hakan T. Karateke, H. Erdem Çıpa ve Helga Anetshofer’in derlediği ve birçok tarihçinin katkı sunduğu, Osmanlı Toplumunda Ötekileştirme, Düşmanlık ve Nefret (16.-18. Yüzyıllar), bu romantik bakış açısına daha realist yaklaşımlar geliştiriyor. Yazarlar, dinî ve toplumsal grupların, milliyetçi ideolojilerin yayılmasından önce de, “öteki” ve “yabancı” gibi görülenlere karşı duyduğu tahammülsüzlüklerin yaygınlığına dikkat çekiyor. Kökleşmiş önyargıların ötesinde, güncel gerilimler, toplumsal ve ekonomik dalgalanmalardan beslenebilen farklı olumsuzluklara işaret ederek, “Osmanlı Barışı”nın çok daha karmaşık bir şekilde tanımlanması gerektiğini ileri sürüyorlar.
“Tabii ki, antipatinin çok değişik biçimleri ve şiddet dereceleri var. Yelpazenin bir ucunda sistematik devlet zulmü, tehcir ve şiddetin, diğer ucunda ise günlük hayattaki aşağılamaların ya da mesela ticaret ilişkilerinde görülen güvensizliğin yer aldığını düşünebiliriz. Elinizdeki çalışma Osmanlı toplumunu oluşturan cemaatler arasındaki karşılıklı antipatilerin ne gibi şekiller alabileceğini anlamayı ve bu duyguları 19. yüzyıl öncesinde Osmanlı toplumu özelinde konumlandırmaya yönelik tarihsel bir yaklaşım geliştirmeyi amaçlıyor.”
Osmanlı İmparatorluğu’nun çokdinli, çokdilli ve çokuluslu yapısından bahsedilirken genellikle “hoşgörü,” “toplumsal huzur” ya da “uyum içinde birlikte yaşayabilme” gibi olumlu kavramlar kullanılır. Peki sahiden de durum bu kadar tozpembe miydi? Gerçekten Osmanlı toplumunun önemli belirleyici bir özelliği hoşgörü ve uyum içinde olması mıydı? Hakan T. Karateke, H. Erdem Çıpa ve Helga Anetshofer’in derlediği ve birçok tarihçinin katkı sunduğu, Osmanlı Toplumunda Ötekileştirme, Düşmanlık ve Nefret (16.-18. Yüzyıllar), bu romantik bakış açısına daha realist yaklaşımlar geliştiriyor. Yazarlar, dinî ve toplumsal grupların, milliyetçi ideolojilerin yayılmasından önce de, “öteki” ve “yabancı” gibi görülenlere karşı duyduğu tahammülsüzlüklerin yaygınlığına dikkat çekiyor. Kökleşmiş önyargıların ötesinde, güncel gerilimler, toplumsal ve ekonomik dalgalanmalardan beslenebilen farklı olumsuzluklara işaret ederek, “Osmanlı Barışı”nın çok daha karmaşık bir şekilde tanımlanması gerektiğini ileri sürüyorlar.
“Tabii ki, antipatinin çok değişik biçimleri ve şiddet dereceleri var. Yelpazenin bir ucunda sistematik devlet zulmü, tehcir ve şiddetin, diğer ucunda ise günlük hayattaki aşağılamaların ya da mesela ticaret ilişkilerinde görülen güvensizliğin yer aldığını düşünebiliriz. Elinizdeki çalışma Osmanlı toplumunu oluşturan cemaatler arasındaki karşılıklı antipatilerin ne gibi şekiller alabileceğini anlamayı ve bu duyguları 19. yüzyıl öncesinde Osmanlı toplumu özelinde konumlandırmaya yönelik tarihsel bir yaklaşım geliştirmeyi amaçlıyor.”