Osmanlıda Fidandan Çınara Manevi Kökler (Ciltli)

Stok Kodu:
9786259803999
Boyut:
16x23.5
Sayfa Sayısı:
240
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2024-10
Kapak Türü:
Ciltli
Kağıt Türü:
2. Hamur
%25 indirimli
280,00TL
210,00TL
Taksitli fiyat: 9 x 25,67TL
Temin süresi 2-5 gündür.
9786259803999
1350220
Osmanlıda Fidandan Çınara Manevi Kökler (Ciltli)
Osmanlıda Fidandan Çınara Manevi Kökler (Ciltli)
210.00

İslâm Medeniyet târihi üç müessese üzerine kāimdir. Bunlar câmii, tekke ve medresedir. Osmanlı döneminin bidâyetindennihâyetine kadar olan  vetîrede ulemâ ve meşâyiha çok ehemmiyet verilmiş, buna mebnî olarak da bu devletin maddî ve mânevî yapılanmasında ulemâ ve meşâyih zümrelerinin fevkalade tesiri olmuştur. 
Osmanlı’nın bir Cihan Devleti hâline gelmesi Osman Gâzî Hazretleri’nin vasiyetinde görüldüğü üzere “Kuru kavga ve cihangirlik arzusu” için değil “Îlâ-yı kelimetullah”ı emel ittihaz etmiş olmasıydı. Bu yüzdendir ki devletlerini birçok kereler “Devlet-i Muhammediyye” olarak tavsif etmişlerdir. Osmanlı Devleti, Selçukluların bakiyesi topraklarda kurulduğundan, onların İslâm’ı yorumlama şekilleri de sûfî bir menhec üzerine ikāme edilmişti. 
Osmanoğulları bidâyetlerinden îtibâren ilim aşkı ile mücehhez bir muhabbet ile kāim, yılmaz bir cihâd sevdâsı ile de kılıca sevdâlı bir neseb idi. Onlar, kendisine cedd-i emcedinden tevârüs etmiş olan hilâfet-i seniyye, saltanat-ı şahâne, îlâ-yı kelimetullâh ve mazlumlara hâmîlik vazîfesini icrâ ederken dâhilde ve hâriçte ulemâ ile irtibatı kuvvetlendirerek onları istihdam üzere bir siyâset izlemiştir.
Ulemâ ve meşâyih ile olan ünsiyeti ona ecdâdından tevârüs etmiş bir edeptir. Bu meyanda Osmanlı sultanlarının târih boyunca izledikleri siyâsetlerinde nazar-ı dikkati celbeden en ehemmiyetli hususlardan biri de, onların meclislerinde ulemâ ve meşâyihı bir arada tutmaları, zaman zaman bu iki tâifenin rüesâları arasında çıkan nizâları da hem âlim hem sûfî olan zülcenâheyn zevâtça çözüme kavuşturup Ehl-i Sünnet mezhebinin yaşanmasında tekke ve medrese istikāmetinde bir menhec ikāme etmiş olmalarıdır.
Bu zümrelerin müessisi oldukları fikir akımları ve bu fikir akımlarının bânîlerinin teşekkül ettirdikleri cemaat, cemiyet ve fikrî cereyanlar bugün de devâm etmektedir. 
Bunların görüşlerinin netîcelerini ve günümüzdeki in‘ikâsını da bu dönemle münâsebetini gözeterek kendi te’lifatlarından naklettik. Bu meyanda dipnot ve kaynakçamızda Ehl-i Sünnet’e muhâlif bu zevâtın adlarını ve eserlerini gördüğünüzde bu duruma şaşırmamanızı, bunun nedeninin yukarıda belirttiğim sebepler olduğunu ifâde etmek isterim. 
Çünkü bu zevât beslendikleri kaynağın izlerini üzerlerinde taşımaktadırlar. Merhûm Şeyhulislâm Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh)in buyurduğu gibi: “Târih okumanın gâyesi hâli anlamaktır; çünkü hâl mâzînin çocuğudur.”
Söz konusu cemaat, cemiyet ve fikrî cereyanların bugün de devâm etmesi, bu fikir akımlarının daha dikkatli bir şekilde tahlil edilmesini iktizâ ediyordu. Sıhhatli bir netîceye vâsıl olabilmek için de hakkında çok görüş serdedilen ve üzerinde çok fikrî karışıklık olan ve muğlak yorumlar yapılan bu zevât üzerinde çok ince bir şekilde çalışılması ayrı bir ehemmiyet arz ediyordu.
Bu boşluğu bir derece doldurmak gâyesiyle bu hususla alâkalı çok ciddî bir araştırma ve tahkîkāt yapıldı. Bu çalışmamızın ilk temel kaynağı mezkûr ulemânın bibliyografya taramalarına dayanıyor. 
Bu zevât hakkında yapılmış tezler, te’lifat, makaleler, adı geçen zevâtın eserleri, yakın ve uzak halkadan hâtıratlar, arşivde yapılan taramalar ve mezkûr zevâtın maddî ve mânevi olarak ahfâdının nakillerini ihtivâ eden eserler belirlendi. Toplanan bütün mâlûmât âlimlerin herbirinin ismi altında tasnif edildi ve ayrı başlıklar altında kaleme alındı.
Bu mevzu ile alâkalı arz ettiğimiz usulde yapılmış çalışma sayısı pek azdır. Bu kitap üzerinde çalışma arzusu bu ihtiyaçtan hâsıl olmuştur. Elbette ki bu eser daha da tafsilatlı çalışılması gereken çok daha şümullü bir yekün teşkil edecek bir mevzuya sâhiptir. Elimizde çalıştığım konuyla ilgili yüzlerce kitap ve mâlûmât bulunmaktadır. Bu itibarla muhtasar bir çalışmadır. İnşâallâh yeni baskılarda bu meyanda eklemeler yapılacaktır.
Bu eserde Osmanlı Devlet münâsebetleri, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda İslâm’ın etkisi, Osmanlı Devleti’nde Devlet-Medrese-Tekke münâsebetleri, dînî müesseler ve Şeyhulislâmlık makāmının durumu bâzı misaller üzerinden tavzih edilmiştir. 
Müstakil olarak hazırladığım diğer bir ciltte Sultan II.Abdülhamîd ’in dînî gruplar ve liderlerle münâsebetleri üzerinedir. Kitabın bu bölümü eserin adını ihtivâ eden Sultan II.Abdülhamîd  Hân’ın ulemâ ile münâsebetlerinin icmâlî olarak işlendiği bölümdür. Bu dönemde tesir icrâ eden başlıca ulemâ ayrı ayrı başıklar altında tafsilatlı olarak incelenmiş ve Sultan II.Abdülhamîd  ile müspet veyâ menfî istikāmette seyreden hukukları üzerinde durularak veriler üzerinden anlatılmaya çalışılmıştır.
Mezkûr ulemâ ve meşâyihın Sultan II.Abdülhamîd  ile olan hukukları ve bakış açılarını kaynaklara mebnî olarak safha safha anlatmakla berâber bu duruşlarda müessir olan -onların nasıl bir muhitte yetiştiğini- sebepleri muhtasar bir şekilde arz eceğiz.
Çünkü onların Sultan II.Abdülhamîd  ile müspet veyâ menfî istikāmette seyreden siyâsî duruşları, yetiştikleri muhit, irşâd anlayışları ve hayatları bilinmeden anlaşılamaz.
Hazırladığım müstakil diğer bir eserde ise Sultan II.Abdülhamîd ’in yönetim anlayışı ve İslâm’a bakış açısı, Sultan II.Abdülhamîd ’in pâdişah olması ve yönetim anlayışı, Sultan II.Abdülhamîd ’in din ve İslâm birliği anlayışı, Sultan II.Abdülhamîd ’in genel olarak yönetim anlayışı hâl-i ahvâli tavzih edilmiştir.
Seneler süren bu ilmi çalışmanın Osmanlı sultanları ile meşâyih-ı kirâm hazarâtının kudûmunda ona muhabbeti olanlar için Ehl-i Sünnet ulemâya muhabbete, mezkûr sâdât-ı kirâmın himmetine vesîle olmasına, ehl-i bidat ve onların tefessüh etmiş bâtıl mefkûrelerine karşı temkine, arada kalan müteheyyic zevâtın muhâlefetinin de ibrete sezâ olmasına vesîle olmasını Alîm ve Habîr olan Mevlâ Teâla Hazretleri’nden niyâz ederim. 
Onların hayru’l-halefleri olan mürşidler ve ecdâdından aldığı muhabbetle Osmanlı’nın “İlim, irfân ve cihâd mefkûresine” yaptığı hizmetleri hep hayrla yâd etmiş, Sultan II.Abdülhamîd  Han, Osmanlı ulemâsı ve meşâyihı hakkında uygunsuz konuşulmasından ise ziyâdesiyle rahatsız olmuşlardır.
Cenâb-ı Hâlık-ı Zü’l-Celâl sâyimizi meşkûr, amelimizi makbul, zenbimizi mağfûr, çalışmamızı da hayırlara mukaddime ve vesîle eylesin. 
Şeyh Seyyid Osman Hulûsî Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin buyurduğu gibi:
“Tam yedi asırlık o fahîm o ulu ecdâd.
Hâkimlik bu ele gelmiş de komuş ad.
Hem bâtın hem zâhir olup âleme üstâd.
İşte bugün ânındır olan bu yetîm evlâd.
Vicdan ise âlemde bu mu Hakk-ı adâlet.
Bak mâzîye müstakbeli koy hâli araştır.
İm’ân ile aç çeşmini her yanı dolaştır.
Âdilleri hâtırda tutup bir sıralaştır.
Vicdanına el koy da özün Hakk’a ulaştır.
Vicdan ise âlemde bu mu Hakk-ı adâlet.”
Âmîn! Yâ Muîn!

Dr. Yunus Emre Aydın

İslâm Medeniyet târihi üç müessese üzerine kāimdir. Bunlar câmii, tekke ve medresedir. Osmanlı döneminin bidâyetindennihâyetine kadar olan  vetîrede ulemâ ve meşâyiha çok ehemmiyet verilmiş, buna mebnî olarak da bu devletin maddî ve mânevî yapılanmasında ulemâ ve meşâyih zümrelerinin fevkalade tesiri olmuştur. 
Osmanlı’nın bir Cihan Devleti hâline gelmesi Osman Gâzî Hazretleri’nin vasiyetinde görüldüğü üzere “Kuru kavga ve cihangirlik arzusu” için değil “Îlâ-yı kelimetullah”ı emel ittihaz etmiş olmasıydı. Bu yüzdendir ki devletlerini birçok kereler “Devlet-i Muhammediyye” olarak tavsif etmişlerdir. Osmanlı Devleti, Selçukluların bakiyesi topraklarda kurulduğundan, onların İslâm’ı yorumlama şekilleri de sûfî bir menhec üzerine ikāme edilmişti. 
Osmanoğulları bidâyetlerinden îtibâren ilim aşkı ile mücehhez bir muhabbet ile kāim, yılmaz bir cihâd sevdâsı ile de kılıca sevdâlı bir neseb idi. Onlar, kendisine cedd-i emcedinden tevârüs etmiş olan hilâfet-i seniyye, saltanat-ı şahâne, îlâ-yı kelimetullâh ve mazlumlara hâmîlik vazîfesini icrâ ederken dâhilde ve hâriçte ulemâ ile irtibatı kuvvetlendirerek onları istihdam üzere bir siyâset izlemiştir.
Ulemâ ve meşâyih ile olan ünsiyeti ona ecdâdından tevârüs etmiş bir edeptir. Bu meyanda Osmanlı sultanlarının târih boyunca izledikleri siyâsetlerinde nazar-ı dikkati celbeden en ehemmiyetli hususlardan biri de, onların meclislerinde ulemâ ve meşâyihı bir arada tutmaları, zaman zaman bu iki tâifenin rüesâları arasında çıkan nizâları da hem âlim hem sûfî olan zülcenâheyn zevâtça çözüme kavuşturup Ehl-i Sünnet mezhebinin yaşanmasında tekke ve medrese istikāmetinde bir menhec ikāme etmiş olmalarıdır.
Bu zümrelerin müessisi oldukları fikir akımları ve bu fikir akımlarının bânîlerinin teşekkül ettirdikleri cemaat, cemiyet ve fikrî cereyanlar bugün de devâm etmektedir. 
Bunların görüşlerinin netîcelerini ve günümüzdeki in‘ikâsını da bu dönemle münâsebetini gözeterek kendi te’lifatlarından naklettik. Bu meyanda dipnot ve kaynakçamızda Ehl-i Sünnet’e muhâlif bu zevâtın adlarını ve eserlerini gördüğünüzde bu duruma şaşırmamanızı, bunun nedeninin yukarıda belirttiğim sebepler olduğunu ifâde etmek isterim. 
Çünkü bu zevât beslendikleri kaynağın izlerini üzerlerinde taşımaktadırlar. Merhûm Şeyhulislâm Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh)in buyurduğu gibi: “Târih okumanın gâyesi hâli anlamaktır; çünkü hâl mâzînin çocuğudur.”
Söz konusu cemaat, cemiyet ve fikrî cereyanların bugün de devâm etmesi, bu fikir akımlarının daha dikkatli bir şekilde tahlil edilmesini iktizâ ediyordu. Sıhhatli bir netîceye vâsıl olabilmek için de hakkında çok görüş serdedilen ve üzerinde çok fikrî karışıklık olan ve muğlak yorumlar yapılan bu zevât üzerinde çok ince bir şekilde çalışılması ayrı bir ehemmiyet arz ediyordu.
Bu boşluğu bir derece doldurmak gâyesiyle bu hususla alâkalı çok ciddî bir araştırma ve tahkîkāt yapıldı. Bu çalışmamızın ilk temel kaynağı mezkûr ulemânın bibliyografya taramalarına dayanıyor. 
Bu zevât hakkında yapılmış tezler, te’lifat, makaleler, adı geçen zevâtın eserleri, yakın ve uzak halkadan hâtıratlar, arşivde yapılan taramalar ve mezkûr zevâtın maddî ve mânevi olarak ahfâdının nakillerini ihtivâ eden eserler belirlendi. Toplanan bütün mâlûmât âlimlerin herbirinin ismi altında tasnif edildi ve ayrı başlıklar altında kaleme alındı.
Bu mevzu ile alâkalı arz ettiğimiz usulde yapılmış çalışma sayısı pek azdır. Bu kitap üzerinde çalışma arzusu bu ihtiyaçtan hâsıl olmuştur. Elbette ki bu eser daha da tafsilatlı çalışılması gereken çok daha şümullü bir yekün teşkil edecek bir mevzuya sâhiptir. Elimizde çalıştığım konuyla ilgili yüzlerce kitap ve mâlûmât bulunmaktadır. Bu itibarla muhtasar bir çalışmadır. İnşâallâh yeni baskılarda bu meyanda eklemeler yapılacaktır.
Bu eserde Osmanlı Devlet münâsebetleri, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda İslâm’ın etkisi, Osmanlı Devleti’nde Devlet-Medrese-Tekke münâsebetleri, dînî müesseler ve Şeyhulislâmlık makāmının durumu bâzı misaller üzerinden tavzih edilmiştir. 
Müstakil olarak hazırladığım diğer bir ciltte Sultan II.Abdülhamîd ’in dînî gruplar ve liderlerle münâsebetleri üzerinedir. Kitabın bu bölümü eserin adını ihtivâ eden Sultan II.Abdülhamîd  Hân’ın ulemâ ile münâsebetlerinin icmâlî olarak işlendiği bölümdür. Bu dönemde tesir icrâ eden başlıca ulemâ ayrı ayrı başıklar altında tafsilatlı olarak incelenmiş ve Sultan II.Abdülhamîd  ile müspet veyâ menfî istikāmette seyreden hukukları üzerinde durularak veriler üzerinden anlatılmaya çalışılmıştır.
Mezkûr ulemâ ve meşâyihın Sultan II.Abdülhamîd  ile olan hukukları ve bakış açılarını kaynaklara mebnî olarak safha safha anlatmakla berâber bu duruşlarda müessir olan -onların nasıl bir muhitte yetiştiğini- sebepleri muhtasar bir şekilde arz eceğiz.
Çünkü onların Sultan II.Abdülhamîd  ile müspet veyâ menfî istikāmette seyreden siyâsî duruşları, yetiştikleri muhit, irşâd anlayışları ve hayatları bilinmeden anlaşılamaz.
Hazırladığım müstakil diğer bir eserde ise Sultan II.Abdülhamîd ’in yönetim anlayışı ve İslâm’a bakış açısı, Sultan II.Abdülhamîd ’in pâdişah olması ve yönetim anlayışı, Sultan II.Abdülhamîd ’in din ve İslâm birliği anlayışı, Sultan II.Abdülhamîd ’in genel olarak yönetim anlayışı hâl-i ahvâli tavzih edilmiştir.
Seneler süren bu ilmi çalışmanın Osmanlı sultanları ile meşâyih-ı kirâm hazarâtının kudûmunda ona muhabbeti olanlar için Ehl-i Sünnet ulemâya muhabbete, mezkûr sâdât-ı kirâmın himmetine vesîle olmasına, ehl-i bidat ve onların tefessüh etmiş bâtıl mefkûrelerine karşı temkine, arada kalan müteheyyic zevâtın muhâlefetinin de ibrete sezâ olmasına vesîle olmasını Alîm ve Habîr olan Mevlâ Teâla Hazretleri’nden niyâz ederim. 
Onların hayru’l-halefleri olan mürşidler ve ecdâdından aldığı muhabbetle Osmanlı’nın “İlim, irfân ve cihâd mefkûresine” yaptığı hizmetleri hep hayrla yâd etmiş, Sultan II.Abdülhamîd  Han, Osmanlı ulemâsı ve meşâyihı hakkında uygunsuz konuşulmasından ise ziyâdesiyle rahatsız olmuşlardır.
Cenâb-ı Hâlık-ı Zü’l-Celâl sâyimizi meşkûr, amelimizi makbul, zenbimizi mağfûr, çalışmamızı da hayırlara mukaddime ve vesîle eylesin. 
Şeyh Seyyid Osman Hulûsî Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin buyurduğu gibi:
“Tam yedi asırlık o fahîm o ulu ecdâd.
Hâkimlik bu ele gelmiş de komuş ad.
Hem bâtın hem zâhir olup âleme üstâd.
İşte bugün ânındır olan bu yetîm evlâd.
Vicdan ise âlemde bu mu Hakk-ı adâlet.
Bak mâzîye müstakbeli koy hâli araştır.
İm’ân ile aç çeşmini her yanı dolaştır.
Âdilleri hâtırda tutup bir sıralaştır.
Vicdanına el koy da özün Hakk’a ulaştır.
Vicdan ise âlemde bu mu Hakk-ı adâlet.”
Âmîn! Yâ Muîn!

Dr. Yunus Emre Aydın

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat