“Dünyanın daha çok zekâya değil, daha çok sevgi dolu akla ihtiyacı var.”
C.G.Jung, “Kendi içine giren, eli kulağında olanı el yordamıyla aramalı, taştan taşa ilerleyerek yolunu bulmalı,” diyor günlüğünde. Dünyanın bütün kadim öğretilerinde de benzer tavsiyelere rastlayabilirsiniz: Kendini bulma yolculuğu, içeriden başlayan ve bir spirale dönüşerek bütünü sarmalayan bir rota takip eder.
Ahmet Acar, sürdürülebilirlik ve “ekolojik” yapılar üzerine çalışırken aynı izlek ile görmeye başladığı “egolojik” yapıları da “zahiri ve dahili” bu iki disiplinden edindiği bilgi ve birikimleriyle sorguluyor. Özümün Yedi Rengi ile hikâyeleşen tüm sorular, okuruna cevaplar için ipuçları sunmakla kalmıyor, yeni sorular üretmeyi ve birlikte düşünmeyi de sağlıyor.
“Kitapları, deneyimleri, doğayı ve etrafındaki her şeyi sezgisel ve doğal donanımlarıyla okuyanlar, kendilerini kendilerine çağırır O'nun içinde erir ve eşsiz bir kanal olurlar. Sonra da ödünç aldıklarını biriktirip başka yerlere naklederler.
Bir nokta gelir ki, nakledilen yol kaybolur. Yol bir noktadır, kendine çağıran. İçinden sonsuz doğru geçer...”
“Dünyanın daha çok zekâya değil, daha çok sevgi dolu akla ihtiyacı var.”
C.G.Jung, “Kendi içine giren, eli kulağında olanı el yordamıyla aramalı, taştan taşa ilerleyerek yolunu bulmalı,” diyor günlüğünde. Dünyanın bütün kadim öğretilerinde de benzer tavsiyelere rastlayabilirsiniz: Kendini bulma yolculuğu, içeriden başlayan ve bir spirale dönüşerek bütünü sarmalayan bir rota takip eder.
Ahmet Acar, sürdürülebilirlik ve “ekolojik” yapılar üzerine çalışırken aynı izlek ile görmeye başladığı “egolojik” yapıları da “zahiri ve dahili” bu iki disiplinden edindiği bilgi ve birikimleriyle sorguluyor. Özümün Yedi Rengi ile hikâyeleşen tüm sorular, okuruna cevaplar için ipuçları sunmakla kalmıyor, yeni sorular üretmeyi ve birlikte düşünmeyi de sağlıyor.
“Kitapları, deneyimleri, doğayı ve etrafındaki her şeyi sezgisel ve doğal donanımlarıyla okuyanlar, kendilerini kendilerine çağırır O'nun içinde erir ve eşsiz bir kanal olurlar. Sonra da ödünç aldıklarını biriktirip başka yerlere naklederler.
Bir nokta gelir ki, nakledilen yol kaybolur. Yol bir noktadır, kendine çağıran. İçinden sonsuz doğru geçer...”