Şiir sanatı genel olarak varlığını, insan doğasında te¬mellenen iki temel nedene borçlu gibi görünüyor. Bunlar¬dan birisi “taklit içtepi”si olup, insanlarda doğuştan vardır; insanlar, bütün öteki yaratıklardan özellikle taklit etmeye olağanüstü yetili olmalarıyla ayrılır ve ilk bilgilerini de taklit yoluyla elde ederler. İkincisi, bütün taklit ürünleri karşısında duyulan “hoşlanma”dır ki, bu, insan için karak¬teristiktir. Sanat yapıtları karşısındaki yaşantılarımız bunu kanıtlar. Çünkü gerçeklikte hoşlanmayarak baktığımız bir nesne özellikle tamamlanmış bir resim haline geldiğinde, bu kez ona hoşlanarak bakarız; örneğin tiksinti uyandıran hayvanların ve cesetlerin resimlerinde olduğu gibi. Bunun nedeni, öğrenmenin verdiği derin hoşlanmadır; bu hoşlan¬ma, yalnızca filozoflara değil, tüm insanlara özgüdür. An¬cak çoğunlukta bu hoşlanma geçicidir.
Şiir sanatı genel olarak varlığını, insan doğasında te¬mellenen iki temel nedene borçlu gibi görünüyor. Bunlar¬dan birisi “taklit içtepi”si olup, insanlarda doğuştan vardır; insanlar, bütün öteki yaratıklardan özellikle taklit etmeye olağanüstü yetili olmalarıyla ayrılır ve ilk bilgilerini de taklit yoluyla elde ederler. İkincisi, bütün taklit ürünleri karşısında duyulan “hoşlanma”dır ki, bu, insan için karak¬teristiktir. Sanat yapıtları karşısındaki yaşantılarımız bunu kanıtlar. Çünkü gerçeklikte hoşlanmayarak baktığımız bir nesne özellikle tamamlanmış bir resim haline geldiğinde, bu kez ona hoşlanarak bakarız; örneğin tiksinti uyandıran hayvanların ve cesetlerin resimlerinde olduğu gibi. Bunun nedeni, öğrenmenin verdiği derin hoşlanmadır; bu hoşlan¬ma, yalnızca filozoflara değil, tüm insanlara özgüdür. An¬cak çoğunlukta bu hoşlanma geçicidir.