Postkolonyalizm, Türkiye’de akademik, entelektüel ve politik çevrelerde gecikerek de olsa etkili bir düşünce akımı oldu. Ancak içerdiği eleştirelliğe rağmen o da araçsal aklın hizmetine girmekten kurtulamadı. Bu çalışma çok önemli bir istisna oluşturuyor: Eleştirel düşünceyi postkolonyalizmin kendisine yönelterek sorgulanmadan alınıp tekrar edilen veya uyarlanan önkabulleri titiz bir teorik tartışmaya açıyor. Başlıca argümanları, postkolonyal çalışmaların Doğu-Batı ikiliğini kültürel söylem içinde yeniden üretmekten ve postkolonyal özneyi özcü bir bakışla değişmez bir “öteki”ne indirgemekten kaçınamadığı, kolonyal karşılaşmadaki yeniden özneleşme sürecini tek yönlü bir iktidar bakışıyla sınırladığı ve kültürel olana odaklanarak siyasal melezliği ihmal ettiği. Postkolonyal literatüre hakim olmakla yetinmeyen, ilmek ilmek dokuduğu düşünsel bir bütünlük için Foucault ve Lacan’ı da tartışmaya çağıran bu özgün çalışmayı orijinal dilinde okumak gurur verici.
Prof. Dr. Gökçen Alpkaya
Bu kitap, Postkolonyalizm çalışmalarına Lacan ve Foucault’ya dayalı bir perspektifle yeni bir açılım getirirken, bu tartışmaları postkolonyal öznenin konumlandırılışı üzerinden yaparak ve özneyi merkeze alarak farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Çalışma kuramcı olarak Lacan ile Foucault’yu, Fanon ile Bhabha’yı, kavramsal olarak “arzu” ile “iktidarı”ı, “melezlik-taklit” ile “maduniyet”i aynı metinde yoğurmakta, özne tartışmasını ise Postkolonyal olanın kendisini tekrar kolonyal olan içinde bulması süreci çerçevesinde teorik biçimde yapmaktadır. Böyle bir girişim ve çabanın Uluslararası İlişkiler disiplini içinden gelmesi dikkat çekicidir ve oldukça değerlidir. Aynı zamanda Uluslararası İlişkiler çalışmalarının alanını genişletmekte, disiplinin büyük ölçüde ihmal ettiği özne tartışmasını Postkolonyalizm bağlamında gündeme getirmekte ve alanla ilgili kuramsal tartışmalara önemli bir katkı sağlamaktadır.
Prof. Dr. İlhan Uzgel
Postkolonyalizm, Türkiye’de akademik, entelektüel ve politik çevrelerde gecikerek de olsa etkili bir düşünce akımı oldu. Ancak içerdiği eleştirelliğe rağmen o da araçsal aklın hizmetine girmekten kurtulamadı. Bu çalışma çok önemli bir istisna oluşturuyor: Eleştirel düşünceyi postkolonyalizmin kendisine yönelterek sorgulanmadan alınıp tekrar edilen veya uyarlanan önkabulleri titiz bir teorik tartışmaya açıyor. Başlıca argümanları, postkolonyal çalışmaların Doğu-Batı ikiliğini kültürel söylem içinde yeniden üretmekten ve postkolonyal özneyi özcü bir bakışla değişmez bir “öteki”ne indirgemekten kaçınamadığı, kolonyal karşılaşmadaki yeniden özneleşme sürecini tek yönlü bir iktidar bakışıyla sınırladığı ve kültürel olana odaklanarak siyasal melezliği ihmal ettiği. Postkolonyal literatüre hakim olmakla yetinmeyen, ilmek ilmek dokuduğu düşünsel bir bütünlük için Foucault ve Lacan’ı da tartışmaya çağıran bu özgün çalışmayı orijinal dilinde okumak gurur verici.
Prof. Dr. Gökçen Alpkaya
Bu kitap, Postkolonyalizm çalışmalarına Lacan ve Foucault’ya dayalı bir perspektifle yeni bir açılım getirirken, bu tartışmaları postkolonyal öznenin konumlandırılışı üzerinden yaparak ve özneyi merkeze alarak farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Çalışma kuramcı olarak Lacan ile Foucault’yu, Fanon ile Bhabha’yı, kavramsal olarak “arzu” ile “iktidarı”ı, “melezlik-taklit” ile “maduniyet”i aynı metinde yoğurmakta, özne tartışmasını ise Postkolonyal olanın kendisini tekrar kolonyal olan içinde bulması süreci çerçevesinde teorik biçimde yapmaktadır. Böyle bir girişim ve çabanın Uluslararası İlişkiler disiplini içinden gelmesi dikkat çekicidir ve oldukça değerlidir. Aynı zamanda Uluslararası İlişkiler çalışmalarının alanını genişletmekte, disiplinin büyük ölçüde ihmal ettiği özne tartışmasını Postkolonyalizm bağlamında gündeme getirmekte ve alanla ilgili kuramsal tartışmalara önemli bir katkı sağlamaktadır.
Prof. Dr. İlhan Uzgel