İnsanlık günümüzde, tarihte hiç olmadığı kadar çok ürüne ve tüketim olanağına sahiptir. Hatta Orta Çağ’dan ortalama bir yaşam post-modern birey için bir cehennem ıstırabı gibi gelecektir. Ancak yine de post-modern birey tarihte nadir görülür derecede soyut ve varsayımsal bir endişe içinde yaşamını sürdürmektedir. Post-modern insan sınırsız gıdaya ulaşma olanağına rağmen vitamin eksikliği korkusuyla gıda takviyesi almakta, buzdolabı ve dondurucuda stokladığı yiyeceklere rağmen aç kalmaktan endişe etmektedir. Bu endişenin kökenine inildiğinde ise bir yoksun kalma korkusundan ziyade diğer insanlardan daha az ya da sınırsızdan daha az tüketebilme korkusu ortaya çıkmaktadır. Başka bir ifade ile post-modern insan sınırsızca tüketmediği sürece tatmin olmayan bir tüketici haline gelmiştir. Yani post-modern birey tatminsizliğe mahkûm bırakılmakta ve bunun sonucunda depresyon ve anksiyete gibi post-modern psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır. Her şeyin post’laştığı dönemde psikolojik sorunların da post’laşmaması düşünülemezdi(!).
Bu şartlar altında pazarlama bilimi sadece ekonomi odaklı bir büyüme yönelimini terk ederek tüketim toplumunu alternatif ekonomik anlayışlar çerçevesinde ve normatif yapıda felsefi açıdan ele almalıdır. Frankfurt Okulu’nun anlayışıyla pazarlamaya ve tüketime bu bağlamda yaklaşan bu çalışmada çağımızın önemli felsefecilerinden Byung-Chul Han’ın post-modern topluma yönelik geliştirdiği yaklaşımlar pazarlama ve tüketim bağlamında incelenmiş ve post-modern bireyin anlam sancısına vita contemplativa bağlamında çözüm önerileri getirilmiştir.
İnsanlık günümüzde, tarihte hiç olmadığı kadar çok ürüne ve tüketim olanağına sahiptir. Hatta Orta Çağ’dan ortalama bir yaşam post-modern birey için bir cehennem ıstırabı gibi gelecektir. Ancak yine de post-modern birey tarihte nadir görülür derecede soyut ve varsayımsal bir endişe içinde yaşamını sürdürmektedir. Post-modern insan sınırsız gıdaya ulaşma olanağına rağmen vitamin eksikliği korkusuyla gıda takviyesi almakta, buzdolabı ve dondurucuda stokladığı yiyeceklere rağmen aç kalmaktan endişe etmektedir. Bu endişenin kökenine inildiğinde ise bir yoksun kalma korkusundan ziyade diğer insanlardan daha az ya da sınırsızdan daha az tüketebilme korkusu ortaya çıkmaktadır. Başka bir ifade ile post-modern insan sınırsızca tüketmediği sürece tatmin olmayan bir tüketici haline gelmiştir. Yani post-modern birey tatminsizliğe mahkûm bırakılmakta ve bunun sonucunda depresyon ve anksiyete gibi post-modern psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır. Her şeyin post’laştığı dönemde psikolojik sorunların da post’laşmaması düşünülemezdi(!).
Bu şartlar altında pazarlama bilimi sadece ekonomi odaklı bir büyüme yönelimini terk ederek tüketim toplumunu alternatif ekonomik anlayışlar çerçevesinde ve normatif yapıda felsefi açıdan ele almalıdır. Frankfurt Okulu’nun anlayışıyla pazarlamaya ve tüketime bu bağlamda yaklaşan bu çalışmada çağımızın önemli felsefecilerinden Byung-Chul Han’ın post-modern topluma yönelik geliştirdiği yaklaşımlar pazarlama ve tüketim bağlamında incelenmiş ve post-modern bireyin anlam sancısına vita contemplativa bağlamında çözüm önerileri getirilmiştir.