Bugüne dek, eğitim bilimciler ve genel olarak sosyal bilimciler eğitimsel gerçekliği anlamaya ve anlamlandırmaya yönelik birçok çalışma yapmışlar ve temelde onunla toplumsal değişim arasında bağ kurmaya çalışmışlardır. Modern bir kurum olarak eğitimin, özellikle modernleşme ve daha genel olarak da toplumsal değişim sürecinde önemli bir rol oynayabileceği umulmuş, hatta bazı toplumsal olgular (toplumsal hareketlilik, gelir dağılımı vb.) onunla ilişkilendirilerek açıklanmaya çalışılmıştır. Marksist çözümleme, eğitimin toplumsal yeniden üretim sürecinde oynadığı role yaptığı vurguyla, eğitimin kapitalizm için taşıdığı anlam ve değere ilişkin kapsamlı bir açıklama sunmuştur. Eğitim sürecini yalnızca “toplumsal yeniden üretimle” anlamlandırmak yeterli değildir. Eğitimi bütünsel olarak kavrayabilmek için, onun toplum için olduğu kadar birey açısından taşıdığı anlam ve önemi de derinlemesine incelemek, eğitimsel ilişkileri çözümlemek gerekmektedir. Eğitimi kapitalist toplumdaki bir gerçeklik olarak kendi bütünlüğü içinde anlamak kadar, onu özgürlükçü ve eşitlikçi bir toplum tahayyülü bağlamında da düşünebilmek (tasarlayabilmek) önemlidir. Böyle bir toplum ve eğitim tahayyülüne sahip olunduğu ölçüde, kapitalist eğitim içinde özgürleşme alanları açabilme ve başka bir toplum/eğitim inşa edebilme mücadelesinin önü açılabilir.
Bugüne dek, eğitim bilimciler ve genel olarak sosyal bilimciler eğitimsel gerçekliği anlamaya ve anlamlandırmaya yönelik birçok çalışma yapmışlar ve temelde onunla toplumsal değişim arasında bağ kurmaya çalışmışlardır. Modern bir kurum olarak eğitimin, özellikle modernleşme ve daha genel olarak da toplumsal değişim sürecinde önemli bir rol oynayabileceği umulmuş, hatta bazı toplumsal olgular (toplumsal hareketlilik, gelir dağılımı vb.) onunla ilişkilendirilerek açıklanmaya çalışılmıştır. Marksist çözümleme, eğitimin toplumsal yeniden üretim sürecinde oynadığı role yaptığı vurguyla, eğitimin kapitalizm için taşıdığı anlam ve değere ilişkin kapsamlı bir açıklama sunmuştur. Eğitim sürecini yalnızca “toplumsal yeniden üretimle” anlamlandırmak yeterli değildir. Eğitimi bütünsel olarak kavrayabilmek için, onun toplum için olduğu kadar birey açısından taşıdığı anlam ve önemi de derinlemesine incelemek, eğitimsel ilişkileri çözümlemek gerekmektedir. Eğitimi kapitalist toplumdaki bir gerçeklik olarak kendi bütünlüğü içinde anlamak kadar, onu özgürlükçü ve eşitlikçi bir toplum tahayyülü bağlamında da düşünebilmek (tasarlayabilmek) önemlidir. Böyle bir toplum ve eğitim tahayyülüne sahip olunduğu ölçüde, kapitalist eğitim içinde özgürleşme alanları açabilme ve başka bir toplum/eğitim inşa edebilme mücadelesinin önü açılabilir.