Siyaset felsefesi izleğinde yön alan herkes bilir ki siyaset daima toplum için faydalı olanı amaç edinmiş, ahlâk da bireysel ve erdemli davranışı hedeflemiştir. Ancak, erdemli yaşamı amaç edinen ahlâk, zamanla bilimsel bir bakışa indirgenerek siyasî aklın ereği doğrultusunda toplumsal faydayı amaç edinmiş ve böylece siyasî aklı özünden sarsan Sokratesçi ahlâkî tavır yok edilmiştir. Toplumsal fayda için doğacak bazı kötülüklere kapı aralayan siyasî aklın bu ahlâkî tavrı, geniş çaplı kötülüklerin çoğalmasına dahi sebebiyet vermiştir. Fakat sorgusuz bir şekilde bireysel kimliği yok eden otoritenin ahlâk üzerindeki egemenliği, ortak aklı merkeze alan ve bireysel özgürlüğü gerçekleştirme doğrultusunda yol kateden özne tarafından engellenmiş ve yeniden ahlâkın özüne dönüş çabası sarf edilmiştir. Böylece ahlâk, siyasetin üzerinde, Minerva'nın baykuşu misali uçmaya başlar ve bu durum, siyasetin tamamen yok olacağı anlamına değil, siyasî aklın ahlâkî bilincin konusu haline geleceği ve erdemliliği amaç edineceği anlamına gelir.
Bu serencamda şu sorular ve benzerleri akla gelir: Siyaset mi ahlâkı önceler, ahlâk mı siyaseti önceler? Yoksa eşzamanlı bir birliktelik mi söz konusudur? Ya da bu ikisi birbirinden tamamen ayrı mıdır? Hâl böyleyse siyaset ahlâkın ötesinde, siyasetçiler de ahlâkî sorumluluk ve yükümlülüklerden azade midirler? Ahlâk ile toplum, ahlâk ile devlet veya ahlâk ile hukuk arasında bir ilişki kurulabilir mi? Şayet mümkün ise ne tür irtibat biçimlerinden bahsedilebilir? Pratik Felsefe - Ahlâk ve Siyaset Tartışmaları adlı bu çalışma, bu tarz sorulara ilişkin, felsefî bakış açısıyla cevap arama talebinin ürünüdür.
Siyaset felsefesi izleğinde yön alan herkes bilir ki siyaset daima toplum için faydalı olanı amaç edinmiş, ahlâk da bireysel ve erdemli davranışı hedeflemiştir. Ancak, erdemli yaşamı amaç edinen ahlâk, zamanla bilimsel bir bakışa indirgenerek siyasî aklın ereği doğrultusunda toplumsal faydayı amaç edinmiş ve böylece siyasî aklı özünden sarsan Sokratesçi ahlâkî tavır yok edilmiştir. Toplumsal fayda için doğacak bazı kötülüklere kapı aralayan siyasî aklın bu ahlâkî tavrı, geniş çaplı kötülüklerin çoğalmasına dahi sebebiyet vermiştir. Fakat sorgusuz bir şekilde bireysel kimliği yok eden otoritenin ahlâk üzerindeki egemenliği, ortak aklı merkeze alan ve bireysel özgürlüğü gerçekleştirme doğrultusunda yol kateden özne tarafından engellenmiş ve yeniden ahlâkın özüne dönüş çabası sarf edilmiştir. Böylece ahlâk, siyasetin üzerinde, Minerva'nın baykuşu misali uçmaya başlar ve bu durum, siyasetin tamamen yok olacağı anlamına değil, siyasî aklın ahlâkî bilincin konusu haline geleceği ve erdemliliği amaç edineceği anlamına gelir.
Bu serencamda şu sorular ve benzerleri akla gelir: Siyaset mi ahlâkı önceler, ahlâk mı siyaseti önceler? Yoksa eşzamanlı bir birliktelik mi söz konusudur? Ya da bu ikisi birbirinden tamamen ayrı mıdır? Hâl böyleyse siyaset ahlâkın ötesinde, siyasetçiler de ahlâkî sorumluluk ve yükümlülüklerden azade midirler? Ahlâk ile toplum, ahlâk ile devlet veya ahlâk ile hukuk arasında bir ilişki kurulabilir mi? Şayet mümkün ise ne tür irtibat biçimlerinden bahsedilebilir? Pratik Felsefe - Ahlâk ve Siyaset Tartışmaları adlı bu çalışma, bu tarz sorulara ilişkin, felsefî bakış açısıyla cevap arama talebinin ürünüdür.