Senin için önemli olan insanlar karşısında olabildiğince kendin olmamak!
Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla
Bâb-ı Semâ
Her insan bir dünya taşımakla kalmazmış bedeninde, bütün kâinatı taşımakla marifetini gösterirmiş meğer. Yıldızlar eşlik edermiş gülüşlerine mesela, göktaşları ağlatırmış kimi zaman. Herkesin güneşi gözlerindeymiş oysa. Ve bütün kâinat gizliymiş en nihayetinde tüm sırlarıyla Levh-i Mahfuz’da. Ben de efendimden öğrendim. Öğrendikçe susuzluğum arttı, içtikçe doymadım; kana kana içtim, yine doyamadım. Durmadan okudum. Gece gündüz demeden harf harf dokudum günleri.
Her kitap bir yıldızdı, bir ay, bir güneşti. Kaç tane kitap okuduğumu saymıyordum. Çünkü her kitabın sonuna geldiğimde, daha önce hiç kitap okumamış gibi aç hissediyordum kendimi okumaya.
Hangi kitabı okursam okuyayım, mutlaka Kur’ân-ı Kerîm’i de okuyor, üzerine düşünüyor ve anlamadığım yerleri efendime soruyordum. Bir gün efendime sordum:
“Üstünlük takvadadır, diyen Allah’a hamd olsun. Ancak, nedir takva?”
“Evlat, üç şeydir takva: Korkmak, kaçmak, koşmaktır.”
Anlamadığımı biliyordu. Devam etti izahına:
“Takva ki evvelâ korkmaktır. Seni en güzel biçimde yaratan, sana sadece nefs değil, akıl ve ilm bahşeden Allah’tan korkmaktır. Zaten takvanın ilk hâli de budur. Takva ki kaçmaktır. Sen de ki sakınmaktır. Günahlardan kaçmaktır ki takvanın ikinci hâli de budur. Takva ki koşmaktır. Nefsinden ve şeytanından kurtulup Allah’a koşmak ve ona kavuşmaktır ki takvanın son hâli de budur evlat.”
Senin için önemli olan insanlar karşısında olabildiğince kendin olmamak!
Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla
Bâb-ı Semâ
Her insan bir dünya taşımakla kalmazmış bedeninde, bütün kâinatı taşımakla marifetini gösterirmiş meğer. Yıldızlar eşlik edermiş gülüşlerine mesela, göktaşları ağlatırmış kimi zaman. Herkesin güneşi gözlerindeymiş oysa. Ve bütün kâinat gizliymiş en nihayetinde tüm sırlarıyla Levh-i Mahfuz’da. Ben de efendimden öğrendim. Öğrendikçe susuzluğum arttı, içtikçe doymadım; kana kana içtim, yine doyamadım. Durmadan okudum. Gece gündüz demeden harf harf dokudum günleri.
Her kitap bir yıldızdı, bir ay, bir güneşti. Kaç tane kitap okuduğumu saymıyordum. Çünkü her kitabın sonuna geldiğimde, daha önce hiç kitap okumamış gibi aç hissediyordum kendimi okumaya.
Hangi kitabı okursam okuyayım, mutlaka Kur’ân-ı Kerîm’i de okuyor, üzerine düşünüyor ve anlamadığım yerleri efendime soruyordum. Bir gün efendime sordum:
“Üstünlük takvadadır, diyen Allah’a hamd olsun. Ancak, nedir takva?”
“Evlat, üç şeydir takva: Korkmak, kaçmak, koşmaktır.”
Anlamadığımı biliyordu. Devam etti izahına:
“Takva ki evvelâ korkmaktır. Seni en güzel biçimde yaratan, sana sadece nefs değil, akıl ve ilm bahşeden Allah’tan korkmaktır. Zaten takvanın ilk hâli de budur. Takva ki kaçmaktır. Sen de ki sakınmaktır. Günahlardan kaçmaktır ki takvanın ikinci hâli de budur. Takva ki koşmaktır. Nefsinden ve şeytanından kurtulup Allah’a koşmak ve ona kavuşmaktır ki takvanın son hâli de budur evlat.”