Mesleğimizin kutsiyetine inanmış ve yıllarca pedagojik formasyon dersleri vermiş bir eğitim bilimci olarak öğretmen adaylarının yüreğimdeki yeri çok özel. Binlerce öğretmen adayını farklı coğrafyalarda, farklı kurumlarda yetiştirme fırsatım oldu. Sadece hizmet öncesinde değil hizmet içi eğitimler ve projeler yoluyla da yanlarında oldum, gözlerinin içine baktım, ellerini tuttum, sırtlarını sıvazlayarak moral ve destek vermeye çalıştım.
Kendi eğitim sürecimden ruhuma işlemiş güçlü bir inancım var: “Öğretmenini sever ve sınıfta eğlenerek öğrenirsen hem daha başarılı hem de daha mutlu olursun”. Öğretmen adaylarıyla çalışırken de benzer durumlara sıkça tanık olunca hizmet öncesinin en önemli derslerden biri olan “Sınıf Yönetimi” için alışılmışın dışında bir kitap yazmak istedim. Yurt içi ve yurt dışında özenle hazırlanmış, bilimselliği tartışılmaz yüzlerce “Sınıf Yönetimi” kitabı var. Benim yazacağım kitabın öğrencilerimle birlikte yol alarak hazırlanması ve kitabın içeriğinin keyifle, ekiple, imece yöntemiyle ve eğlenerek üretilmesi çok önemliydi, öyle de oldu. Proje tabanlı öğretime çok inanmış biri olarak zaten yirmi yılı aşkın bir süredir derslerimi hep o yöntemle işliyorum. Skeçler oynayıp şarkılar söyleyerek, bulmacalar çözüp zamanı yönetmeyi öğrenerek, bazen sınıfta top oynayıp dans ederek ama projeye dayalı sunumları mutlaka fotoğraf ve video çekimleriyle ölümsüzleştirerek ve de teknoloji desteğini alıp sınıfı yönetmeyi uygulamalı olarak yol aldım yıllardır; öğrenmenin en iyi yönteminin “yaparak, yaşayarak” olduğuna olan büyük inancımla. Aynen köy enstitülerinde olduğu gibi...
Yetmiş adet proje örneği de içeren kitap, pandemi nedeniyle okullarımızın kullanmak durumunda kaldığı yüz yüze, uzaktan ve hibrit eğitimin en kullanışlı ve keyifli yöntemi olan proje tabanlı öğretimin şifrelerini anlatıyor. Veriye dayalı olmasının en önemli özellik olduğunun vurgulandığı bu kitap yoluyla yüreklerimizle ders vermenin inceliklerini de keşfedeceğiz.
Mesleğimizin kutsiyetine inanmış ve yıllarca pedagojik formasyon dersleri vermiş bir eğitim bilimci olarak öğretmen adaylarının yüreğimdeki yeri çok özel. Binlerce öğretmen adayını farklı coğrafyalarda, farklı kurumlarda yetiştirme fırsatım oldu. Sadece hizmet öncesinde değil hizmet içi eğitimler ve projeler yoluyla da yanlarında oldum, gözlerinin içine baktım, ellerini tuttum, sırtlarını sıvazlayarak moral ve destek vermeye çalıştım.
Kendi eğitim sürecimden ruhuma işlemiş güçlü bir inancım var: “Öğretmenini sever ve sınıfta eğlenerek öğrenirsen hem daha başarılı hem de daha mutlu olursun”. Öğretmen adaylarıyla çalışırken de benzer durumlara sıkça tanık olunca hizmet öncesinin en önemli derslerden biri olan “Sınıf Yönetimi” için alışılmışın dışında bir kitap yazmak istedim. Yurt içi ve yurt dışında özenle hazırlanmış, bilimselliği tartışılmaz yüzlerce “Sınıf Yönetimi” kitabı var. Benim yazacağım kitabın öğrencilerimle birlikte yol alarak hazırlanması ve kitabın içeriğinin keyifle, ekiple, imece yöntemiyle ve eğlenerek üretilmesi çok önemliydi, öyle de oldu. Proje tabanlı öğretime çok inanmış biri olarak zaten yirmi yılı aşkın bir süredir derslerimi hep o yöntemle işliyorum. Skeçler oynayıp şarkılar söyleyerek, bulmacalar çözüp zamanı yönetmeyi öğrenerek, bazen sınıfta top oynayıp dans ederek ama projeye dayalı sunumları mutlaka fotoğraf ve video çekimleriyle ölümsüzleştirerek ve de teknoloji desteğini alıp sınıfı yönetmeyi uygulamalı olarak yol aldım yıllardır; öğrenmenin en iyi yönteminin “yaparak, yaşayarak” olduğuna olan büyük inancımla. Aynen köy enstitülerinde olduğu gibi...
Yetmiş adet proje örneği de içeren kitap, pandemi nedeniyle okullarımızın kullanmak durumunda kaldığı yüz yüze, uzaktan ve hibrit eğitimin en kullanışlı ve keyifli yöntemi olan proje tabanlı öğretimin şifrelerini anlatıyor. Veriye dayalı olmasının en önemli özellik olduğunun vurgulandığı bu kitap yoluyla yüreklerimizle ders vermenin inceliklerini de keşfedeceğiz.