Tahran’da başıma nelerin geldiğini tümüyle anlatmaya kalksaydım, sanırım ciltler dolusu kitap olurdu ve siz o kitapları okurken yorgun düşerdiniz. Bu nedenle sadece son yirmi dört saatte yaşadıklarımı anlatacağım. Düşünüyorum da bu çok yorucu olmayacaktır. Elbette sizlere babamla Tahran’a neden geldiğimi anlatmam gerekiyor öncelikle.
Babam birkaç aydır işsizdi. Sonunda annemi ve kardeşlerimi geride bırakarak, elimi tuttu ve beraber Tahran’a gittik. Birkaç tanıdık kişi ve hemşerilerim daha önce Tahran’a gidip iş güç sahibi olmuşlardı; biz de onları örnek alarak oraya gittik. Örneğin bir tanıdığımızın şehirde bir dükkânı vardı ve buz satardı. Bir diğeri kullanılmış kıyafetler alıp satıyordu. Bir diğeri ise portakal satmaktaydı.
Babam da ne yapıp edip kendine bir tahta manav arabası bulmuş ve seyyar satıcılığa başlamıştı. Soğan, patates, salatalık ve daha başka sebzeler satıyordu. Ancak sadece karnımızı doyurmaya yetecek kadar para kazanabiliyor, köydeki anneme de bir şeyler gönderi- yordu. Ben bazen babamla beraber işe çıkıyor, bazen de sokaklarda tek başıma boş boş geziyor, akşam olunca da babamın yanına dönüyordum. Bazen bir liralık çiklet, hafız falı ve buna benzer şeyler sattığım da oluyordu.
Şimdi Tahran’daki son yirmi dört saatimde neler olduğuna dönelim.
Tahran’da başıma nelerin geldiğini tümüyle anlatmaya kalksaydım, sanırım ciltler dolusu kitap olurdu ve siz o kitapları okurken yorgun düşerdiniz. Bu nedenle sadece son yirmi dört saatte yaşadıklarımı anlatacağım. Düşünüyorum da bu çok yorucu olmayacaktır. Elbette sizlere babamla Tahran’a neden geldiğimi anlatmam gerekiyor öncelikle.
Babam birkaç aydır işsizdi. Sonunda annemi ve kardeşlerimi geride bırakarak, elimi tuttu ve beraber Tahran’a gittik. Birkaç tanıdık kişi ve hemşerilerim daha önce Tahran’a gidip iş güç sahibi olmuşlardı; biz de onları örnek alarak oraya gittik. Örneğin bir tanıdığımızın şehirde bir dükkânı vardı ve buz satardı. Bir diğeri kullanılmış kıyafetler alıp satıyordu. Bir diğeri ise portakal satmaktaydı.
Babam da ne yapıp edip kendine bir tahta manav arabası bulmuş ve seyyar satıcılığa başlamıştı. Soğan, patates, salatalık ve daha başka sebzeler satıyordu. Ancak sadece karnımızı doyurmaya yetecek kadar para kazanabiliyor, köydeki anneme de bir şeyler gönderi- yordu. Ben bazen babamla beraber işe çıkıyor, bazen de sokaklarda tek başıma boş boş geziyor, akşam olunca da babamın yanına dönüyordum. Bazen bir liralık çiklet, hafız falı ve buna benzer şeyler sattığım da oluyordu.
Şimdi Tahran’daki son yirmi dört saatimde neler olduğuna dönelim.