Dünyanın en iri ve güzel gözlerine sahip Enheduanna’nın gözlerini hatırlamayanlar, yazdıklarını da hatırlamaz. Halbuki o kadar güzeldir ki, Enheduanna’ya bakanlar onun kaderini merak eder. Ancak bu nasıl ölümsüzlüktür ki Enheduanna’nın adı hiçbir kitapta yoktur.
Handan Acar Yıldız, Rölyefteki Aslan ile, üzerinde yaşadığımız topraklarda sonsuza dek yaşayacak kadınlarla, onların karanlık ve görkemli yazgılarıyla yüz yüze getirir bizi. İnsanlık tarihindeki ilk yazar kadının, hem prenses hem rahibe olan Enheduanna’nın hikâyesi birbirinden farklı kadınlarla düğümlenirken geçmiş şimdiyle, Enheduanna da Doğu’nun diğer kadınlarıyla karşılaşır. Kitabelerin yıkıldığı çağlardan kâğıtların buruşturulduğu zamana, çivi yazısındaki balıkların ilkel zıpkınlar tarafından bir bir avlandığı ana değin anlatmayı sürdürür hikâyesini.
“Dört öbeğe ayırdı örgüde kullanacağı bitki saplarını. Kuzey, güney, doğu, batıyı temsil ediyordu her öbek. Her sepet, başlangıcındaki dört yönü içe kıvırarak daireye dönüştürürdü. Dört yön sepette mündemiçti artık. Çocuğun kaderi hangi yöne çekerse oraya doğru akacaktı sepet.
Dicle, doğuramadığı bütün çocukların yerine rahibenin oğlunu sarıp sarmaladı.”
Dünyanın en iri ve güzel gözlerine sahip Enheduanna’nın gözlerini hatırlamayanlar, yazdıklarını da hatırlamaz. Halbuki o kadar güzeldir ki, Enheduanna’ya bakanlar onun kaderini merak eder. Ancak bu nasıl ölümsüzlüktür ki Enheduanna’nın adı hiçbir kitapta yoktur.
Handan Acar Yıldız, Rölyefteki Aslan ile, üzerinde yaşadığımız topraklarda sonsuza dek yaşayacak kadınlarla, onların karanlık ve görkemli yazgılarıyla yüz yüze getirir bizi. İnsanlık tarihindeki ilk yazar kadının, hem prenses hem rahibe olan Enheduanna’nın hikâyesi birbirinden farklı kadınlarla düğümlenirken geçmiş şimdiyle, Enheduanna da Doğu’nun diğer kadınlarıyla karşılaşır. Kitabelerin yıkıldığı çağlardan kâğıtların buruşturulduğu zamana, çivi yazısındaki balıkların ilkel zıpkınlar tarafından bir bir avlandığı ana değin anlatmayı sürdürür hikâyesini.
“Dört öbeğe ayırdı örgüde kullanacağı bitki saplarını. Kuzey, güney, doğu, batıyı temsil ediyordu her öbek. Her sepet, başlangıcındaki dört yönü içe kıvırarak daireye dönüştürürdü. Dört yön sepette mündemiçti artık. Çocuğun kaderi hangi yöne çekerse oraya doğru akacaktı sepet.
Dicle, doğuramadığı bütün çocukların yerine rahibenin oğlunu sarıp sarmaladı.”