“1803’te tekrar Sade hızla son tutukevinden Charenton Akıl Hastanesi’ne aktarıldı. Durumuna ‘cinsel demans’ olarak tanı kondu, ruhsal sağlık açısından o zaman da bugün de şüpheli bir tanı. Gündelik yaşam açısından kimse onu deli görmüyordu; yine de toplumun korunması için uzak tutulmalıydı...” —ANGELA CARTER
Yatak Odasında Felsefe, Justine: Erdemin Felaketleri ve Sodom’un 120 Günü gibi yapıtlarıyla insanın içgüdüleriyle iktidarın tahakkümü üzerine Sade’ın belki de insanlık henüz hazır değilken geliştirdiği ahlaktan azade felsefesi, ölümünden iki yüzyıl sonra edebiyatından daha parlak hâlde.
Tutkularının peşinden giderken rast geldiği herkesi er ya da geç kendi isteklerine razı etmiş ama yine de otoritelerin normlarına uymadığı için başı beladan kurtulmamış Sade, ömrünün son yıllarını geçirdiği Charenton Bakımevi’nde, şaşaadan oldukça uzak ve hatta sefalet içinde olmasına rağmen, şeytan tüyünü yitirmemiştir: Ömrünün son baharında bile kadınları ayartabilen, idarecileri kandırabilen, sayılara ve cinsel deneyimlere merakını asla yitirmeyen Marquis de Sade, gizli gizli tuttuğu günlüğünün idarecilerin ve oğullarının imhasından kurtulmuş kısmında, neredeyse şifreli yazmasına rağmen özünü gözler önüne sermekten geri duramaz.
Fransa’nın önde gelen Sade uzmanlarından Georges Daumas’nın açıklayıcı önsözü ve sadece Charenton değil dönemin akıl sağlığı ve kapatılma enstitüleri hakkında da detaylı bilgiler sunan bir raporla desteklenen Sade’ın Kayıp Günlüğü, “yataktaki filozof”un iç dünyasına ve gündelik yaşantısına bir bakış fırsatı.
“1803’te tekrar Sade hızla son tutukevinden Charenton Akıl Hastanesi’ne aktarıldı. Durumuna ‘cinsel demans’ olarak tanı kondu, ruhsal sağlık açısından o zaman da bugün de şüpheli bir tanı. Gündelik yaşam açısından kimse onu deli görmüyordu; yine de toplumun korunması için uzak tutulmalıydı...” —ANGELA CARTER
Yatak Odasında Felsefe, Justine: Erdemin Felaketleri ve Sodom’un 120 Günü gibi yapıtlarıyla insanın içgüdüleriyle iktidarın tahakkümü üzerine Sade’ın belki de insanlık henüz hazır değilken geliştirdiği ahlaktan azade felsefesi, ölümünden iki yüzyıl sonra edebiyatından daha parlak hâlde.
Tutkularının peşinden giderken rast geldiği herkesi er ya da geç kendi isteklerine razı etmiş ama yine de otoritelerin normlarına uymadığı için başı beladan kurtulmamış Sade, ömrünün son yıllarını geçirdiği Charenton Bakımevi’nde, şaşaadan oldukça uzak ve hatta sefalet içinde olmasına rağmen, şeytan tüyünü yitirmemiştir: Ömrünün son baharında bile kadınları ayartabilen, idarecileri kandırabilen, sayılara ve cinsel deneyimlere merakını asla yitirmeyen Marquis de Sade, gizli gizli tuttuğu günlüğünün idarecilerin ve oğullarının imhasından kurtulmuş kısmında, neredeyse şifreli yazmasına rağmen özünü gözler önüne sermekten geri duramaz.
Fransa’nın önde gelen Sade uzmanlarından Georges Daumas’nın açıklayıcı önsözü ve sadece Charenton değil dönemin akıl sağlığı ve kapatılma enstitüleri hakkında da detaylı bilgiler sunan bir raporla desteklenen Sade’ın Kayıp Günlüğü, “yataktaki filozof”un iç dünyasına ve gündelik yaşantısına bir bakış fırsatı.