Bir yandan hızla yürüyor diğer yanda aklından geçenlere engel olmaya çalıştıkça içinden geçen duygu karmaşası artıyordu. Zihnini toparlayıp bir sonuca varmak istemiyordu. Bu karmaşık ruh hali ile Ulu Cami’nin kapısına varan Said, hemen avluya girdi. Etrafa bakındı. Kimseler yoktu. Caminin de ışıkları yanmıyordu. Yine de ayakkabılarını çıkardı. İçeri girdi. Açık bırakılan bir lambanın yaydığı loş ışığa hızla alışan gözleri ile etrafa baktı. Caminin içi de boştu. İçerdeki havaya bakılacak olursa mumların söndürülmesi epey olmuştu. Babasını burada bulacağından emin olmanın hayal kırıklığı çöktü üzerine. İlk defa bir korku düştü içine. Oyalanmadı. Dükkâna doğru yola devam etmek için camiden çıktı. Ruhunun etrafında dolaşan karamsarlığın kendisini esir etmesine izin vermeden Cizre’nin dar ve evlerine kapanarak akşamın keyfini aileleri ile çıkarmak isteyen insanların boş bıraktığı sessiz sokaklarında koşmaya başladı. Sıcak havada, yaşadığı korku ve endişeyle durmadan koşması onu bir iki dakika içinde kan ter içinde bırakmıştı. Sadece kendi ayak sesinden ve hızla alıp verdiği nefesinden başka bir şey duymuyordu. Çok geçmeden dükkâna vardı. Nefes nefeseydi. Kalbi hızla atıyor, göğsü inip kalkıyordu. Kendi durumuna aldırmadan kapıya yöneldi. Kapı, kapalı ama kilitli değildi. Bu beklediği bir durum olmadığı için gerginliği daha da arttı. Yolunda olmayan bir şey vardı. Dudakları titreyerek de olsa dua etmeye başladı. Kapıyı yavaşça açtı. İçeri girdi. Bunca yıldır keyifle girdiği dükkâna ilk defa endişe içinde giriyordu. Duyabileceği bir sesi kaçırmamak için nefes alış verişlerine hâkim olmaya çalıştı. Dikkat kesilerek etrafa bakmaya başladı. Dükkânı kapatmadan önce en son çıkarken söndürdükleri lamba yanıyordu sadece. Hızla her yere baktı. Kimseyi göremedi. Yutkunarak “Baba” diye seslendi.
Bir yandan hızla yürüyor diğer yanda aklından geçenlere engel olmaya çalıştıkça içinden geçen duygu karmaşası artıyordu. Zihnini toparlayıp bir sonuca varmak istemiyordu. Bu karmaşık ruh hali ile Ulu Cami’nin kapısına varan Said, hemen avluya girdi. Etrafa bakındı. Kimseler yoktu. Caminin de ışıkları yanmıyordu. Yine de ayakkabılarını çıkardı. İçeri girdi. Açık bırakılan bir lambanın yaydığı loş ışığa hızla alışan gözleri ile etrafa baktı. Caminin içi de boştu. İçerdeki havaya bakılacak olursa mumların söndürülmesi epey olmuştu. Babasını burada bulacağından emin olmanın hayal kırıklığı çöktü üzerine. İlk defa bir korku düştü içine. Oyalanmadı. Dükkâna doğru yola devam etmek için camiden çıktı. Ruhunun etrafında dolaşan karamsarlığın kendisini esir etmesine izin vermeden Cizre’nin dar ve evlerine kapanarak akşamın keyfini aileleri ile çıkarmak isteyen insanların boş bıraktığı sessiz sokaklarında koşmaya başladı. Sıcak havada, yaşadığı korku ve endişeyle durmadan koşması onu bir iki dakika içinde kan ter içinde bırakmıştı. Sadece kendi ayak sesinden ve hızla alıp verdiği nefesinden başka bir şey duymuyordu. Çok geçmeden dükkâna vardı. Nefes nefeseydi. Kalbi hızla atıyor, göğsü inip kalkıyordu. Kendi durumuna aldırmadan kapıya yöneldi. Kapı, kapalı ama kilitli değildi. Bu beklediği bir durum olmadığı için gerginliği daha da arttı. Yolunda olmayan bir şey vardı. Dudakları titreyerek de olsa dua etmeye başladı. Kapıyı yavaşça açtı. İçeri girdi. Bunca yıldır keyifle girdiği dükkâna ilk defa endişe içinde giriyordu. Duyabileceği bir sesi kaçırmamak için nefes alış verişlerine hâkim olmaya çalıştı. Dikkat kesilerek etrafa bakmaya başladı. Dükkânı kapatmadan önce en son çıkarken söndürdükleri lamba yanıyordu sadece. Hızla her yere baktı. Kimseyi göremedi. Yutkunarak “Baba” diye seslendi.