Derler ya, "Devrim kendi çocuklarını yer". Biz de yenenlerdeniz ne yazık ki... Alevinin kendini sürekli farklı tanıtma zorunda kalışı, üzerlerindeki baskıyı azaltacak yeni kimlik arayışı veya yeni bir kalkanı kendilerine siper etmek istemeleri o toplumun içinde kendilerince yaşamak isteğinden kaynaklanıyorsa da aslında gerçeğin dayatmalarla, baskılarla örtülmesinin bir sonucudur. Günümüzde bile bize, bizden olmayan toplumlar hal değişik gözle bakmanın faturasını çıkarmak istiyorlar. Biz tarih boyunca onların bize biçmeye çalıştıkları elbiseleri giymedik bundan sonra da giymeyeceğiz.
Yeni araştırma kitabı "Şalvarı Şaltak Osmanlıdan Acılar Diyarı Dersim'e" adlı eseri ise, Osmanlının kendi içindeki acımasızlığını, varolan toplumsal düzenin işleyişini, devşirmelere ve döneklere verdiği değerle kendi özüne yabancılaşmasını, Anadolu Kızılbaşına olan kini, öfkesi, kıyımı daha acısı ve kötüsü de kendisinden sonra, aynı topraklar üzerinde ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinde de aynı inkar edici, ötekileştirici ve yok edici zihniyetin halen sürüyor olması.
Yani bu kitap; Osmanlı'dan başlayıp 1938 Dersim Katliam'ına değin o coğrafyada yaşanılanları resmi tarihin dilinden değil gerçeklerin dilinden ortaya koymaya çalışan bir eserdir.
Derler ya, "Devrim kendi çocuklarını yer". Biz de yenenlerdeniz ne yazık ki... Alevinin kendini sürekli farklı tanıtma zorunda kalışı, üzerlerindeki baskıyı azaltacak yeni kimlik arayışı veya yeni bir kalkanı kendilerine siper etmek istemeleri o toplumun içinde kendilerince yaşamak isteğinden kaynaklanıyorsa da aslında gerçeğin dayatmalarla, baskılarla örtülmesinin bir sonucudur. Günümüzde bile bize, bizden olmayan toplumlar hal değişik gözle bakmanın faturasını çıkarmak istiyorlar. Biz tarih boyunca onların bize biçmeye çalıştıkları elbiseleri giymedik bundan sonra da giymeyeceğiz.
Yeni araştırma kitabı "Şalvarı Şaltak Osmanlıdan Acılar Diyarı Dersim'e" adlı eseri ise, Osmanlının kendi içindeki acımasızlığını, varolan toplumsal düzenin işleyişini, devşirmelere ve döneklere verdiği değerle kendi özüne yabancılaşmasını, Anadolu Kızılbaşına olan kini, öfkesi, kıyımı daha acısı ve kötüsü de kendisinden sonra, aynı topraklar üzerinde ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinde de aynı inkar edici, ötekileştirici ve yok edici zihniyetin halen sürüyor olması.
Yani bu kitap; Osmanlı'dan başlayıp 1938 Dersim Katliam'ına değin o coğrafyada yaşanılanları resmi tarihin dilinden değil gerçeklerin dilinden ortaya koymaya çalışan bir eserdir.