Dün de bugün de cemaat ve tarikatlar, devlete ‘çakalın leşe baktığı haz ve hırsla’ yaklaşıyorlar. Yani üretmeden, çalışmadan, meslek sahibi olmadan, sadece kalabalığına güvenerek ve devleti tehdit ederek devletten yurt, ev, kasaba, köy, yayla, vakıf kopartıp, vakıf gelirleriyle geleni gideni ve müritlerini ağırlayıp mürit çoğaltmak… On yüzyıldan beri değişen hiçbir şey yok!
Aynı boş beleş, miskin kitleler, hâlen devletin arazilerinde, bakanlıklarında aynı anlayışla iskân edilmekte, vakıflar verilmekte. Hiçbir iş yapmayan, yapamayan bu kitleler, sırf oy getirsinler diye ev, iş, mesken sahibi yapılmakta. Din ve ahlak adına dini, ahlakı ‘söğüşlüyorlar’, milleti ve hazineyi inek gibi sağıyorlar ve sorarsan hepsini Allah adına yapıyorlar ve sorarsan bu hırsızlık değil ‘nurlanmak’mış. Üç yaşındaki on binlerce şehit çocuğun paralarını yiyen bunlar, yetimlerin rızkını yiyen bunlar, sosyal devletin uzanması gereken aç, yoksul kitlelerin son kuruşunu yiyen bunlar…“Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” diye minicik çocukları suistimal edip ellerine şeyhin fotoğrafını vererek “Tuvalette bile şeyhin fotoğrafını gözünüzün önüne getireceksiniz” (rabıta) diyen bunlardır. Artık iktidarları var, ekranları var, çoktandır şeyhler bir milyon dolarlık ciplere biniyor, artık şeyhlerin elini öpen müritler bakanlık yapıyor.
Bu tarikatlara ‘sivil kurum’ diyen dünyada tek güruh da ‘liberallerdir’. Ülkemizin gerici liberallerinin otuz uzun yıldır yazdıklarına bakınız; işsizliği, tazminatları, sosyal hakları, geçim derdini, sendikal hakları dert edinen “Tek bir yazı” yazmadılar. Neoliberalizm ülkemizde parlak bir çağ yaşadı, otuz uzun yıl ekranlara ve manşetlere kurulup ‘etnik’, ‘mezhep’, ‘kozmik oda’, ‘askerî vesayet’ deyip durdu ve biri FETÖ’yle ikincisi PKK’yla iki büyük iç savaş başlattılar.
Oysa siyasetin gerçeği Anayasa’dır, hukuktur, seçimdir, halktır, yurttaşlıktır, yasa önünde eşitliktir!
Dün de bugün de cemaat ve tarikatlar, devlete ‘çakalın leşe baktığı haz ve hırsla’ yaklaşıyorlar. Yani üretmeden, çalışmadan, meslek sahibi olmadan, sadece kalabalığına güvenerek ve devleti tehdit ederek devletten yurt, ev, kasaba, köy, yayla, vakıf kopartıp, vakıf gelirleriyle geleni gideni ve müritlerini ağırlayıp mürit çoğaltmak… On yüzyıldan beri değişen hiçbir şey yok!
Aynı boş beleş, miskin kitleler, hâlen devletin arazilerinde, bakanlıklarında aynı anlayışla iskân edilmekte, vakıflar verilmekte. Hiçbir iş yapmayan, yapamayan bu kitleler, sırf oy getirsinler diye ev, iş, mesken sahibi yapılmakta. Din ve ahlak adına dini, ahlakı ‘söğüşlüyorlar’, milleti ve hazineyi inek gibi sağıyorlar ve sorarsan hepsini Allah adına yapıyorlar ve sorarsan bu hırsızlık değil ‘nurlanmak’mış. Üç yaşındaki on binlerce şehit çocuğun paralarını yiyen bunlar, yetimlerin rızkını yiyen bunlar, sosyal devletin uzanması gereken aç, yoksul kitlelerin son kuruşunu yiyen bunlar…“Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” diye minicik çocukları suistimal edip ellerine şeyhin fotoğrafını vererek “Tuvalette bile şeyhin fotoğrafını gözünüzün önüne getireceksiniz” (rabıta) diyen bunlardır. Artık iktidarları var, ekranları var, çoktandır şeyhler bir milyon dolarlık ciplere biniyor, artık şeyhlerin elini öpen müritler bakanlık yapıyor.
Bu tarikatlara ‘sivil kurum’ diyen dünyada tek güruh da ‘liberallerdir’. Ülkemizin gerici liberallerinin otuz uzun yıldır yazdıklarına bakınız; işsizliği, tazminatları, sosyal hakları, geçim derdini, sendikal hakları dert edinen “Tek bir yazı” yazmadılar. Neoliberalizm ülkemizde parlak bir çağ yaşadı, otuz uzun yıl ekranlara ve manşetlere kurulup ‘etnik’, ‘mezhep’, ‘kozmik oda’, ‘askerî vesayet’ deyip durdu ve biri FETÖ’yle ikincisi PKK’yla iki büyük iç savaş başlattılar.
Oysa siyasetin gerçeği Anayasa’dır, hukuktur, seçimdir, halktır, yurttaşlıktır, yasa önünde eşitliktir!