İslâm'ın ilk yıllarında Mekke'de Müslüman olmak demek, her türlü işkenceye göğüs germek, her türlü yokluğa sabretmek ve İslâm adına her türlü çileye talip olmak demekti. İslâm davasının ilkleri olan o şanslı insanlar, bütün bu olumsuzluklara katlanarak avuçlarının içinde kor ateşi taşırcasına İslâm'ı, Mekke'den Medine'ye taşıdılar. Medineli ilk Müslümanlar da Mekke'den gelen kardeşlerine evlerini ve gönüllerini açtılar, şehirlerinde onlara yabancılık çektirmediler. Birbirleri ile hemen kaynaşan ve kardeş olan bu insanlar, kıyamete kadar muhacir ve ensår olarak anıldılar. Yüce Allah, bu güzel insanlar hakkında şöyle buyurur: "(İslam dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensår ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah Teâlâ onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu, büyük kurtuluştur. İşte bu büyük kurtuluşa eren nesil, sahâbe neslidir. Yüce Allah, bu nesilden razı olmuştur.
İslâm'ın ilk yıllarında Mekke'de Müslüman olmak demek, her türlü işkenceye göğüs germek, her türlü yokluğa sabretmek ve İslâm adına her türlü çileye talip olmak demekti. İslâm davasının ilkleri olan o şanslı insanlar, bütün bu olumsuzluklara katlanarak avuçlarının içinde kor ateşi taşırcasına İslâm'ı, Mekke'den Medine'ye taşıdılar. Medineli ilk Müslümanlar da Mekke'den gelen kardeşlerine evlerini ve gönüllerini açtılar, şehirlerinde onlara yabancılık çektirmediler. Birbirleri ile hemen kaynaşan ve kardeş olan bu insanlar, kıyamete kadar muhacir ve ensår olarak anıldılar. Yüce Allah, bu güzel insanlar hakkında şöyle buyurur: "(İslam dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensår ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah Teâlâ onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu, büyük kurtuluştur. İşte bu büyük kurtuluşa eren nesil, sahâbe neslidir. Yüce Allah, bu nesilden razı olmuştur.