“Şiir, şehri kuran ve üreten şuurdur. Şiir, şehrin etiği ve estetiğidir. Şiir, şehirde doğar, şehir de şiirde. Şiir, şehri çoğaltır, şehir de şiiri. Şiir, kültürü, nezaketi ve zarafeti çoğaltır, zarafet ve nezaket de şiiri. Her şair bir şehirden bakar, bir şehirden seslenir.
Her şairin bir şehri vardır. Şiir ve şehir ilişkisi, günümüzde daha işleri boyuta taşınmıştır. Bir ruh medeniyeti, bir iç âlem medeniyeti oluşturan şehirler, yalnız kendi yazgılarını mı sırtlanmışlardır?
Hayır; onlar iç içe, üst üste kaderler yumağıdır. Halden hale, ondan tahavvül eden tarihin gelgitleri de, bir kum saatidir. Bir yandan, varlık âyinesine yansımış veya yansıtılmış yazgılar tamamlanır, çizgiler nakşolunur, zaman ilerler, bir yandan da her bitiş anında, yeni başlangıçlar, taçlanmalar; özel ve mahrem kaderin gergefine ilmiklenir dururlar…”
“Şiir, şehri kuran ve üreten şuurdur. Şiir, şehrin etiği ve estetiğidir. Şiir, şehirde doğar, şehir de şiirde. Şiir, şehri çoğaltır, şehir de şiiri. Şiir, kültürü, nezaketi ve zarafeti çoğaltır, zarafet ve nezaket de şiiri. Her şair bir şehirden bakar, bir şehirden seslenir.
Her şairin bir şehri vardır. Şiir ve şehir ilişkisi, günümüzde daha işleri boyuta taşınmıştır. Bir ruh medeniyeti, bir iç âlem medeniyeti oluşturan şehirler, yalnız kendi yazgılarını mı sırtlanmışlardır?
Hayır; onlar iç içe, üst üste kaderler yumağıdır. Halden hale, ondan tahavvül eden tarihin gelgitleri de, bir kum saatidir. Bir yandan, varlık âyinesine yansımış veya yansıtılmış yazgılar tamamlanır, çizgiler nakşolunur, zaman ilerler, bir yandan da her bitiş anında, yeni başlangıçlar, taçlanmalar; özel ve mahrem kaderin gergefine ilmiklenir dururlar…”