Haccac Ali bu kitabında modernitenin temelini oluşturan seküler aklın haritasını çıkarmakla kalmaz, ayrıca postmodern dünyadaki seküler metaforların önemini de vurgular. Değerden bağımsızlığı kutsayan, boşlukta salınan, güç uğruna tüm merkezleri tasfiye eden bu metaforlar, kaosun eşiğindeki bir kültürün ürünüdür. Bu bağlamda modernist tek-doğrusal tarih algısı, tarihsel aşamalar ve dönemler algısını desteklemiş ve sekülarizm bir gelenek ve ideoloji hâline gelmiştir. Bununla birlikte, postsekülarizm sosyologların ve felsefecilerin tartıştıkları ve analiz ettikleri bir konu olmaya devam etmektedir.
Sekülarizm tarihsel olarak modern güç kavramının yükselişiyle paraleldir. Bireye inanç ve seçme özgürlüğü vermek için kilise ve devletin birbirinden ayrılması fikri, modern bölgesel ulus-devletin doğuşuyla birlikte ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, ulus-devletin dinî inancın kamusal alandaki yokluğunu, kendini yeni bir tanrıya çevirmek için nasıl manipüle ettiğini fark etmemek mümkün değildir. Devletin varsaydığı egemenlik barış getirmezken, “öteki” ile savaşlar, kamusal alanın mutlak kontrolü çağını getiren sınırsız bir güç kullanma aracı hâline geldi. Sekülerleştirme, kamusal mekanda teknolojinin kullanıldığı, dolayısıyla şehirleşme anlayışının medenileşmekten çok militerleştiği asıl alandır.
Haccac’ın kitabının dikkat çekici yönü diyalojik olmasıdır. Bauman ve Messiri’nin düşüncelerini kıyaslamak, “medeniyetler çatışması”nın sınırlarını aşan fikirlerle ilişkili yeni bir kavramlar haritası yaratmakta ve ortak bir sorun olan modernitenin küresel bir diyalog başlatabilecek şekilde eleştirisini yapmaktadır. Bu özelliği, kitabı önümüzdeki yıllarda bu tür diyalogların bir parçası hâline getirecektir.
Haccac Ali bu kitabında modernitenin temelini oluşturan seküler aklın haritasını çıkarmakla kalmaz, ayrıca postmodern dünyadaki seküler metaforların önemini de vurgular. Değerden bağımsızlığı kutsayan, boşlukta salınan, güç uğruna tüm merkezleri tasfiye eden bu metaforlar, kaosun eşiğindeki bir kültürün ürünüdür. Bu bağlamda modernist tek-doğrusal tarih algısı, tarihsel aşamalar ve dönemler algısını desteklemiş ve sekülarizm bir gelenek ve ideoloji hâline gelmiştir. Bununla birlikte, postsekülarizm sosyologların ve felsefecilerin tartıştıkları ve analiz ettikleri bir konu olmaya devam etmektedir.
Sekülarizm tarihsel olarak modern güç kavramının yükselişiyle paraleldir. Bireye inanç ve seçme özgürlüğü vermek için kilise ve devletin birbirinden ayrılması fikri, modern bölgesel ulus-devletin doğuşuyla birlikte ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, ulus-devletin dinî inancın kamusal alandaki yokluğunu, kendini yeni bir tanrıya çevirmek için nasıl manipüle ettiğini fark etmemek mümkün değildir. Devletin varsaydığı egemenlik barış getirmezken, “öteki” ile savaşlar, kamusal alanın mutlak kontrolü çağını getiren sınırsız bir güç kullanma aracı hâline geldi. Sekülerleştirme, kamusal mekanda teknolojinin kullanıldığı, dolayısıyla şehirleşme anlayışının medenileşmekten çok militerleştiği asıl alandır.
Haccac’ın kitabının dikkat çekici yönü diyalojik olmasıdır. Bauman ve Messiri’nin düşüncelerini kıyaslamak, “medeniyetler çatışması”nın sınırlarını aşan fikirlerle ilişkili yeni bir kavramlar haritası yaratmakta ve ortak bir sorun olan modernitenin küresel bir diyalog başlatabilecek şekilde eleştirisini yapmaktadır. Bu özelliği, kitabı önümüzdeki yıllarda bu tür diyalogların bir parçası hâline getirecektir.