Türkiye Selçuklularının son dönem vezirlerinden Sâhib Ata Fahreddin Ali, Selçuklu bürokrasisinin yetiştirdiği en dikkat çekici devlet adamlarından biridir. Emîrlik ile başlayan siyasi kariyerini 27 yıl süren vezirliği tamamlamış ve bu süreçte Selçuklu Devleti'nin menfaatlerini her şeyin üzerinde tutmuştur. Bu sayede Anadolu'nun Moğol tahakkümü altında olduğu bir dönemde devletin ömrünü çeyrek asır uzatmıştır. O, tecrübeli ve basiretli bir devlet adamı olarak hem toplumun farklı kesimlerini hem de siyasi çıkar gruplarını ortak noktada birleştirmeyi başarmış bir siyasi dehadır. Bu yüzden kendisi hakkında “kurt ile kuzuya aynı tastan su içirir” sözü darb-ı mesel olmuştur.
Sâhib Ata Fahreddin Ali bütün bu siyasi başarı ve hizmetlerinin yanında, inşa ettirdiği, Anadolu'nun en görkemli ve anıtsal vakıf eserleri ile de adını ebedîleştirmiştir. Öyle ki bir taraftan Moğolların yersiz taleplerini kendi bütçesinden karşılarken, diğer taraftan Anadolu'nun birçok şehrini medrese, kervansaray, zaviye ve su vakıfları ile imar etmiş, ilmî ve fikrî açıdan tekrar canlandırmaya çalışmıştır. Zengin gelirlerle kurduğu vakıflar, XX. yüzyılın başlarına kadar faaliyetlerine kesintisiz devam etmiştir ve abidevi eserleri bugün dahi şehirlerimizi süslemektedir.
Türkiye Selçuklularının son dönem vezirlerinden Sâhib Ata Fahreddin Ali, Selçuklu bürokrasisinin yetiştirdiği en dikkat çekici devlet adamlarından biridir. Emîrlik ile başlayan siyasi kariyerini 27 yıl süren vezirliği tamamlamış ve bu süreçte Selçuklu Devleti'nin menfaatlerini her şeyin üzerinde tutmuştur. Bu sayede Anadolu'nun Moğol tahakkümü altında olduğu bir dönemde devletin ömrünü çeyrek asır uzatmıştır. O, tecrübeli ve basiretli bir devlet adamı olarak hem toplumun farklı kesimlerini hem de siyasi çıkar gruplarını ortak noktada birleştirmeyi başarmış bir siyasi dehadır. Bu yüzden kendisi hakkında “kurt ile kuzuya aynı tastan su içirir” sözü darb-ı mesel olmuştur.
Sâhib Ata Fahreddin Ali bütün bu siyasi başarı ve hizmetlerinin yanında, inşa ettirdiği, Anadolu'nun en görkemli ve anıtsal vakıf eserleri ile de adını ebedîleştirmiştir. Öyle ki bir taraftan Moğolların yersiz taleplerini kendi bütçesinden karşılarken, diğer taraftan Anadolu'nun birçok şehrini medrese, kervansaray, zaviye ve su vakıfları ile imar etmiş, ilmî ve fikrî açıdan tekrar canlandırmaya çalışmıştır. Zengin gelirlerle kurduğu vakıflar, XX. yüzyılın başlarına kadar faaliyetlerine kesintisiz devam etmiştir ve abidevi eserleri bugün dahi şehirlerimizi süslemektedir.