Yanan, yıkılan, çözülen, kaybolan bir dünyada; acısıyla, kederiyle, sevinciyle, umuduyla, aşkıyla kimsesiz bir insanlık anıtına, yıkılmasın diye omuz veriyor İmdat Gönülal.
Yüreğinin mürekkebine batırılmış dizeleri; insanın, insan olmaktan gelen özünü anımsatıyor bize bir kez daha.
Ruhumuzdaki kiri-pası silip atıyor...
“Kitaplarım kaldı
Son ekmek parasıyla alınmış,
Kasetlerim kaldı
İçinde amansız yalnızlığımın türküleri
Şiirlerim kaldı
Sevdadan umuttan yana
Mutluluğum, mutsuzluğum kaldı,
Kavgalarım kaldı
Kızlarımın kokuları kaldı
Geceleri kokladığım
Onca ömür kaldı
Geri gelmeyen
Onca acı, onca gözyaşı kaldı.”
Yanan, yıkılan, çözülen, kaybolan bir dünyada; acısıyla, kederiyle, sevinciyle, umuduyla, aşkıyla kimsesiz bir insanlık anıtına, yıkılmasın diye omuz veriyor İmdat Gönülal.
Yüreğinin mürekkebine batırılmış dizeleri; insanın, insan olmaktan gelen özünü anımsatıyor bize bir kez daha.
Ruhumuzdaki kiri-pası silip atıyor...
“Kitaplarım kaldı
Son ekmek parasıyla alınmış,
Kasetlerim kaldı
İçinde amansız yalnızlığımın türküleri
Şiirlerim kaldı
Sevdadan umuttan yana
Mutluluğum, mutsuzluğum kaldı,
Kavgalarım kaldı
Kızlarımın kokuları kaldı
Geceleri kokladığım
Onca ömür kaldı
Geri gelmeyen
Onca acı, onca gözyaşı kaldı.”