İsmail Akelçi tarafından kaleme alınan ve "kırık beyaz bir aşk hikayesi"ni anlatan Sende Kayboldum, 2022'de Günce Yayınları aracılığıyla okurla buluştu.
Roman, baş karakteri Metin ve onun hikâyesi etrafında şekilleniyor olsa da aslında herkesin kendine rastlayabileceği aynalar sunuyor. Romanı oluşturan olaylar ise şöyle kurgulanıyor: Samsun'da yaşayan ve yıllardır memleketine uğramayan Metin, uzun bir aradan sonra çocukluğunun şehri Adana'ya yolculuğa çıkar. Uçakla başlayan bu yolculuk sadece demir kanatlarla gökyüzünde süzülüşün değil aynı zamanda Metin'in belleğinde yapılan zihinsel bir yolculuğun da anahtarıdır. Metin Adana'ya indiği andan itibaren sürekli olarak geçmişe, çocukluğuna ait o güzel günlere, bir türlü unutamadığı aşkına ve kendi el değmemiş ruhuna doğru seyahat eder. Bu seyahat aslında Metin'in kendine yeniden dönmesi ve aradığıbı bulabilmesi için attığı ilk adımdır.
Bu adımdan sonrası çorap söküğü gibi gelir ve olaylar peş peşe dizilir. Metin'in yakın arkadaşı Yaman, bir trafik kazasında hayatını yitirir. Bu ani ölüm üzerine derinden sarsılan ve geçmişin o güzel günlerine sığınmak isteyen Merin, arkadaşının cenazesi için bu sefer de Ankara'ya gider. Ankara'da bir araya geldiği arkadaşlar ve mekânlar aracılığıyla bu sefer de gençlik yıllarına doğru yolculuğa çıkan kahramanın geçmişi, hiç geçmemiş gibi gözlerinin önündedir. Üniversite yıllarında ev arkadaşı Kağan ve onun kız arkadaşı Eylül aracılığıyla, hayatının aşkı olacak kadınla, Aylin'le tanışır. Metin'in Aylin'e karşı hissettikleri ve ona duyduğu yakınlık diğer kadınlarla yaşadığı gönül ilişkilerinden çok farklıdır. Zaten aşkın güzelliğini de bu farklılık oluşturur. Metin, Aylin'e karşı atttığı her hamlede, onunla yaşadığı her günde biraz daha kendini bulur. Bu aşk, aslında salt cinsellik ya da sıradan bir gönül ilişkisi değil aynı zamanda bir varoluş hikayesidir. Metin, başka bir kadın aracılığıyla kendini keşfeder ve kendini yeniden inşa eder. Sevmeyi, sevilmeyi, hayattan zevk almayı, anın tadını çıkarmayı, ağlamayı ve gülmeyi yeniden öğrenir. Araya giren mesafeler, ayrılıklar, başka ilişkiler bu aşkı bitiremeyeceği gibi yeniden alevlenmesini sağlayacaktır. Ve sonsuza dek kapandığı sanılan o kapı, belki bir gün ansızın açılacaktır.
Roman, sadece Metin'den ve ikili ilişkilerden ilerlemez; aynı zamanda bir dönemin, toplumun aynası yani sosyolojik bir dökümüdür. Geçmişle yapılan hesaplaşma yazarı derin bir araştırmaya da sürükler ve karakterleri oluştururken sadece psikolojiden değil sosyolojiden de faydalanarak adeta bir dönem okuması yapar. 90'ların gülen yüzü, döneme damga vurmuş sanatçılar, dillerden bugün bile düşmeyen şarkılar, metinlerarasılık yoluyla bize satırlar arasından göz kırpan kitaplar, toplumsal meseleler, siyasi olaylar, 17 Ağustos depremi, acısıyla tatlısıyla geçen günlerin hepsi... Mazi, bir deniz gibi önümüzde dururken yazar âdeta eline bir taş alıp suya atmakta ve suyun açtığı halkaları seyredip, denizden gelen sesi dinlemektedir. Ve dönüp okura seslenmektedir: Var mısınız durgun denizleri yazarak dalgalandırmaya? Var mısınız heybenizdeki taşları benimle atmaya? Var mısınız "Sende Kayboldum" diyecek kadar kendinizi kaybedip yeniden bulmaya?
İsmail Akelçi tarafından kaleme alınan ve "kırık beyaz bir aşk hikayesi"ni anlatan Sende Kayboldum, 2022'de Günce Yayınları aracılığıyla okurla buluştu.
Roman, baş karakteri Metin ve onun hikâyesi etrafında şekilleniyor olsa da aslında herkesin kendine rastlayabileceği aynalar sunuyor. Romanı oluşturan olaylar ise şöyle kurgulanıyor: Samsun'da yaşayan ve yıllardır memleketine uğramayan Metin, uzun bir aradan sonra çocukluğunun şehri Adana'ya yolculuğa çıkar. Uçakla başlayan bu yolculuk sadece demir kanatlarla gökyüzünde süzülüşün değil aynı zamanda Metin'in belleğinde yapılan zihinsel bir yolculuğun da anahtarıdır. Metin Adana'ya indiği andan itibaren sürekli olarak geçmişe, çocukluğuna ait o güzel günlere, bir türlü unutamadığı aşkına ve kendi el değmemiş ruhuna doğru seyahat eder. Bu seyahat aslında Metin'in kendine yeniden dönmesi ve aradığıbı bulabilmesi için attığı ilk adımdır.
Bu adımdan sonrası çorap söküğü gibi gelir ve olaylar peş peşe dizilir. Metin'in yakın arkadaşı Yaman, bir trafik kazasında hayatını yitirir. Bu ani ölüm üzerine derinden sarsılan ve geçmişin o güzel günlerine sığınmak isteyen Merin, arkadaşının cenazesi için bu sefer de Ankara'ya gider. Ankara'da bir araya geldiği arkadaşlar ve mekânlar aracılığıyla bu sefer de gençlik yıllarına doğru yolculuğa çıkan kahramanın geçmişi, hiç geçmemiş gibi gözlerinin önündedir. Üniversite yıllarında ev arkadaşı Kağan ve onun kız arkadaşı Eylül aracılığıyla, hayatının aşkı olacak kadınla, Aylin'le tanışır. Metin'in Aylin'e karşı hissettikleri ve ona duyduğu yakınlık diğer kadınlarla yaşadığı gönül ilişkilerinden çok farklıdır. Zaten aşkın güzelliğini de bu farklılık oluşturur. Metin, Aylin'e karşı atttığı her hamlede, onunla yaşadığı her günde biraz daha kendini bulur. Bu aşk, aslında salt cinsellik ya da sıradan bir gönül ilişkisi değil aynı zamanda bir varoluş hikayesidir. Metin, başka bir kadın aracılığıyla kendini keşfeder ve kendini yeniden inşa eder. Sevmeyi, sevilmeyi, hayattan zevk almayı, anın tadını çıkarmayı, ağlamayı ve gülmeyi yeniden öğrenir. Araya giren mesafeler, ayrılıklar, başka ilişkiler bu aşkı bitiremeyeceği gibi yeniden alevlenmesini sağlayacaktır. Ve sonsuza dek kapandığı sanılan o kapı, belki bir gün ansızın açılacaktır.
Roman, sadece Metin'den ve ikili ilişkilerden ilerlemez; aynı zamanda bir dönemin, toplumun aynası yani sosyolojik bir dökümüdür. Geçmişle yapılan hesaplaşma yazarı derin bir araştırmaya da sürükler ve karakterleri oluştururken sadece psikolojiden değil sosyolojiden de faydalanarak adeta bir dönem okuması yapar. 90'ların gülen yüzü, döneme damga vurmuş sanatçılar, dillerden bugün bile düşmeyen şarkılar, metinlerarasılık yoluyla bize satırlar arasından göz kırpan kitaplar, toplumsal meseleler, siyasi olaylar, 17 Ağustos depremi, acısıyla tatlısıyla geçen günlerin hepsi... Mazi, bir deniz gibi önümüzde dururken yazar âdeta eline bir taş alıp suya atmakta ve suyun açtığı halkaları seyredip, denizden gelen sesi dinlemektedir. Ve dönüp okura seslenmektedir: Var mısınız durgun denizleri yazarak dalgalandırmaya? Var mısınız heybenizdeki taşları benimle atmaya? Var mısınız "Sende Kayboldum" diyecek kadar kendinizi kaybedip yeniden bulmaya?