“Eğer Berta ve Amiri bu mahalleye taşınmasaydı, Zürich şehrinin tam ortasında hayat bulan bu hikâye de hiç var olmayacaktı. Onlar, bu mahalleye sırtlarında bir yığın hikâyeyle geldiler. Bazen hikâyelerini ortaya döküp başkalarına gösterdiler, onlardan bazen tuz bazen de şeker alıp içine kattılar! Tabii acılar da!”
İsviçre’de yaşayan Abdullah Dur’un kaleme aldığı bu ikinci romanında, bir yandan pandemi döneminin Zürich’teki insanların hayatını nasıl etkilediği ele alınırken bir yandan da karantina nedeniyle aynı evde iki hafta geçirmek zorunda kalan İda ve Amiri’nin birbirlerini tanıma ve aralarında gelişen aşk sürecinin sıra dışı hikâyesi anlatılıyor. Yazar, gündelik hayatı işlediği romanının yalın kurgusuna, kahramanlarının dünyaya, hayata, insanlara ve ilişkilere bakış açıları aracılığıyla kayda değer bir derinlik kazandırıyor.
“Eğer Berta ve Amiri bu mahalleye taşınmasaydı, Zürich şehrinin tam ortasında hayat bulan bu hikâye de hiç var olmayacaktı. Onlar, bu mahalleye sırtlarında bir yığın hikâyeyle geldiler. Bazen hikâyelerini ortaya döküp başkalarına gösterdiler, onlardan bazen tuz bazen de şeker alıp içine kattılar! Tabii acılar da!”
İsviçre’de yaşayan Abdullah Dur’un kaleme aldığı bu ikinci romanında, bir yandan pandemi döneminin Zürich’teki insanların hayatını nasıl etkilediği ele alınırken bir yandan da karantina nedeniyle aynı evde iki hafta geçirmek zorunda kalan İda ve Amiri’nin birbirlerini tanıma ve aralarında gelişen aşk sürecinin sıra dışı hikâyesi anlatılıyor. Yazar, gündelik hayatı işlediği romanının yalın kurgusuna, kahramanlarının dünyaya, hayata, insanlara ve ilişkilere bakış açıları aracılığıyla kayda değer bir derinlik kazandırıyor.