Baktığımız ne varsa eriyip yok oluyor sanki. Öyle hızlı değişiyor ki her şey, ne dur diyebiliyoruz ne de dokunup bir iz bırakabiliyoruz. İnsan çaresini aradığının zehri oluyor zamanla. Dünyaya karışıp yaptığımız bu. Renk almak değil de kirimizi bulaştırmak içiniz sanki. O değişimin bir ucunda olup payımızı beklemekle ilgili değiliz hiçbirimiz. Yalnız, güçsüz ama nasılsa hep muktedir. Hem de sürekli aynı kalarak.
Atakan Boran, ilk öykü kitabıŞey veya Şeylerile insanı, onun karanlığını ve çürüklerini anlatıyor bize. Avucunun içindeki, kimi olağan kimi sıra dışı karakterleri eğip bükmeden anlatmayı yeğliyor. Yarattığı sahici atmosferler ve olaylarla uzun zaman akıldan çıkmayacak dünyalar sunuyor okura.
“Seni tanıyorum. Tanımıyorum. Yokluğunla huzurluyum. Huzursuzum. Tıpkı senin gibi Tanrı'nın da bir adı var, biliyorum. Ama siz ormanda devrilip hiç işitilmeyen o ağaç gibisiniz. Varsınız desem bundan emin olamıyorum. Yoksunuz desem böylesi daha iyi.”
Baktığımız ne varsa eriyip yok oluyor sanki. Öyle hızlı değişiyor ki her şey, ne dur diyebiliyoruz ne de dokunup bir iz bırakabiliyoruz. İnsan çaresini aradığının zehri oluyor zamanla. Dünyaya karışıp yaptığımız bu. Renk almak değil de kirimizi bulaştırmak içiniz sanki. O değişimin bir ucunda olup payımızı beklemekle ilgili değiliz hiçbirimiz. Yalnız, güçsüz ama nasılsa hep muktedir. Hem de sürekli aynı kalarak.
Atakan Boran, ilk öykü kitabıŞey veya Şeylerile insanı, onun karanlığını ve çürüklerini anlatıyor bize. Avucunun içindeki, kimi olağan kimi sıra dışı karakterleri eğip bükmeden anlatmayı yeğliyor. Yarattığı sahici atmosferler ve olaylarla uzun zaman akıldan çıkmayacak dünyalar sunuyor okura.
“Seni tanıyorum. Tanımıyorum. Yokluğunla huzurluyum. Huzursuzum. Tıpkı senin gibi Tanrı'nın da bir adı var, biliyorum. Ama siz ormanda devrilip hiç işitilmeyen o ağaç gibisiniz. Varsınız desem bundan emin olamıyorum. Yoksunuz desem böylesi daha iyi.”