Tüm bunlarla başa çıkmaya çalıştığı yetmez gibi bir de “ Kimmiş piç kurusu? ” diye yeniledi Oleg.
İçindeki ses ‘ Benim ’ diye haykırdı. ‘ Benim piç kurusu. Yeter! Öldür! Benim! ’
“ Sensin,” dedi.
Karanlığın içinde, tüm karanlığı içine çekerek yanan parlak kızıl ateşin önüne kadar sürüklenmişti. Duyduğu sesin neden arttığını anladı. Ne olduğunu bilmese de konuşan şey bu olmalıydı ve şimdi ayaklarının dibine kadar gelmişti. Belki de o, bu tuhaf şeyin ayağına kadar gitmişti, bilmiyordu.
“ Korktun mu?” dedi şey. Aslında korkunun ta kendisiydi. “ Özgürce uçarken beni hiç özlemedin mi?” diye sordu.
“ Babam beni niye sevmiyor anne?” diye sorduğunda Cheslav henüz iki yaşındaydı. “ Hiç öyle şey olur mu tırtılım,” diyerek güldü. Cheslav tırtıl olmayı çok seviyordu. Annesine hep, “Ne zaman kelebek olucam anne?” diye sorsa da seviyordu…
Yine bir kurşun toprağa saplandı ve bu sefer gerçekten çok yakındı. Burnuna kadar gelen şey ölümle karışık barut kokusuydu. Görüşü sağlıklı bir atış yaptırmayacak kadar çok bulanmıştı.
Sevgilisinin gözlerinde bin kat derine indi. Önce birkaç iri toprak tanesinin yanından geçti. Uçuşan tozların ardında o ufak küçük metali görmek zorundaydı. Çok fazla toprak vardı. Zaman bir kelebek kadar hafifti. Birkaç toprak parçasını daha geçmeliydi. Zaman su gibi yumuşaktı. Birkaç toprak daha…
Tüm bunlarla başa çıkmaya çalıştığı yetmez gibi bir de “ Kimmiş piç kurusu? ” diye yeniledi Oleg.
İçindeki ses ‘ Benim ’ diye haykırdı. ‘ Benim piç kurusu. Yeter! Öldür! Benim! ’
“ Sensin,” dedi.
Karanlığın içinde, tüm karanlığı içine çekerek yanan parlak kızıl ateşin önüne kadar sürüklenmişti. Duyduğu sesin neden arttığını anladı. Ne olduğunu bilmese de konuşan şey bu olmalıydı ve şimdi ayaklarının dibine kadar gelmişti. Belki de o, bu tuhaf şeyin ayağına kadar gitmişti, bilmiyordu.
“ Korktun mu?” dedi şey. Aslında korkunun ta kendisiydi. “ Özgürce uçarken beni hiç özlemedin mi?” diye sordu.
“ Babam beni niye sevmiyor anne?” diye sorduğunda Cheslav henüz iki yaşındaydı. “ Hiç öyle şey olur mu tırtılım,” diyerek güldü. Cheslav tırtıl olmayı çok seviyordu. Annesine hep, “Ne zaman kelebek olucam anne?” diye sorsa da seviyordu…
Yine bir kurşun toprağa saplandı ve bu sefer gerçekten çok yakındı. Burnuna kadar gelen şey ölümle karışık barut kokusuydu. Görüşü sağlıklı bir atış yaptırmayacak kadar çok bulanmıştı.
Sevgilisinin gözlerinde bin kat derine indi. Önce birkaç iri toprak tanesinin yanından geçti. Uçuşan tozların ardında o ufak küçük metali görmek zorundaydı. Çok fazla toprak vardı. Zaman bir kelebek kadar hafifti. Birkaç toprak parçasını daha geçmeliydi. Zaman su gibi yumuşaktı. Birkaç toprak daha…