Önce söz vardı. Sonra yazıya bürünen sözü okumamız ve idrâk etmemiz istendi. Sözün yazıyla buluşması, en zarif halini şiirle buldu. Kelâmın kalemle vücut bulması şiiri zarurî kıldı. Çünkü Kuran’ın bir mucizesi de, şiirsel bir üslup olmasıydı.
Kalemin kılıçtan keskin olduğu bir dönemde Sezai Karakoç, çağını erken idrâk edip onu anlamlandırmaya gayret gösteren ve dirilişin aslında çağa karşı direnişle başlanacağını bilen bir mütefekkir ve şiirleriyle Kuranî söylemi ilmek ilmek işleyen çağdaş bir dervişti. Rahmet olsun.
İnsanlığın mukadderatını, ezelden ebede kadar hâkim olan bir söylemin öğretileri ile çözüm arayarak neden-sonuç bağlamında Nebevi metotla zihinlere ışık tutmaya çalışan Sezai Karakoç; modern dönemde şiirin aslî unsuru olagelen imgeyi, inancın hizmetine verir. Böylelikle şiirdeki soyut duyuş, düşünüş ve söyleyiş, dinî temlerle bezenir. Şiirdeki ilhamın vahiy ile dirsek temasında olduğu düşünüldüğünde Sezai Karakoç, kendi toplumunu şiirindeki ilham sağanakları ile yunmak, yıkamak ve temizlemek ve bir uyanışa, dirilişe çağırmak ister.
Sezai Karakoç, ideasını ideolojisine bulamadan sözünü ve söylemini estetik ile hemhâl eder ve hem poetikasını hem de politikasını edebî formlarda sunar. Kadim geleneğin kodları ve ilahî hikmetin sırları her daim onun yanı başındadır. Sanatın menşeini İslam olarak gören bir şair için mısralarının anlam yükü de o ilahî mesaja, Kuranî söyleme ve Nebevî düsturlara göndermelerle olur.
Kuranî söylemin ve geleneğin ilmek ilmek işlendiği “Hızırla Kırk Saat” şiirinde Sezai Karakoç, zaman ve mekân boyutunu göz önünden kaldırarak Hz. Âdem’den günümüze gelen İslam dava ve şuurunun bütüncüllüğünü göstermek ister. Hadislerden menkıbelere, peygamber mucizelerinden tasavvufî imgelere, Kuran ayetlerinden kâinattaki tekvinî ayetlere kadar göndermelerin bulunduğu bu şiirde; Hz. Hızır’ın tüm bu önemli dinî yapıtaşların serimleyicisi, seyircisi, anlatıcısı, açıklayıcısı ve çözümleyicisi konumunda olduğu görülür. Karakoç’un Kuranî söylemindeki telmih sağanaklarına “hızır” gibi yetişen ise dinî literatür olur.
Önce söz vardı. Sonra yazıya bürünen sözü okumamız ve idrâk etmemiz istendi. Sözün yazıyla buluşması, en zarif halini şiirle buldu. Kelâmın kalemle vücut bulması şiiri zarurî kıldı. Çünkü Kuran’ın bir mucizesi de, şiirsel bir üslup olmasıydı.
Kalemin kılıçtan keskin olduğu bir dönemde Sezai Karakoç, çağını erken idrâk edip onu anlamlandırmaya gayret gösteren ve dirilişin aslında çağa karşı direnişle başlanacağını bilen bir mütefekkir ve şiirleriyle Kuranî söylemi ilmek ilmek işleyen çağdaş bir dervişti. Rahmet olsun.
İnsanlığın mukadderatını, ezelden ebede kadar hâkim olan bir söylemin öğretileri ile çözüm arayarak neden-sonuç bağlamında Nebevi metotla zihinlere ışık tutmaya çalışan Sezai Karakoç; modern dönemde şiirin aslî unsuru olagelen imgeyi, inancın hizmetine verir. Böylelikle şiirdeki soyut duyuş, düşünüş ve söyleyiş, dinî temlerle bezenir. Şiirdeki ilhamın vahiy ile dirsek temasında olduğu düşünüldüğünde Sezai Karakoç, kendi toplumunu şiirindeki ilham sağanakları ile yunmak, yıkamak ve temizlemek ve bir uyanışa, dirilişe çağırmak ister.
Sezai Karakoç, ideasını ideolojisine bulamadan sözünü ve söylemini estetik ile hemhâl eder ve hem poetikasını hem de politikasını edebî formlarda sunar. Kadim geleneğin kodları ve ilahî hikmetin sırları her daim onun yanı başındadır. Sanatın menşeini İslam olarak gören bir şair için mısralarının anlam yükü de o ilahî mesaja, Kuranî söyleme ve Nebevî düsturlara göndermelerle olur.
Kuranî söylemin ve geleneğin ilmek ilmek işlendiği “Hızırla Kırk Saat” şiirinde Sezai Karakoç, zaman ve mekân boyutunu göz önünden kaldırarak Hz. Âdem’den günümüze gelen İslam dava ve şuurunun bütüncüllüğünü göstermek ister. Hadislerden menkıbelere, peygamber mucizelerinden tasavvufî imgelere, Kuran ayetlerinden kâinattaki tekvinî ayetlere kadar göndermelerin bulunduğu bu şiirde; Hz. Hızır’ın tüm bu önemli dinî yapıtaşların serimleyicisi, seyircisi, anlatıcısı, açıklayıcısı ve çözümleyicisi konumunda olduğu görülür. Karakoç’un Kuranî söylemindeki telmih sağanaklarına “hızır” gibi yetişen ise dinî literatür olur.