“Her insanın hikâyesi anlatanla okuyan arasında değiştiği gibi, yaşayan ile şahit olan arasında da çok değişkenlik gösterebilir. Bu güzel ve çirkin arasındaki belli belirsiz sınırın sanatçı tarafından estetik bir uğraşla gösterilmesine benzer. Bir psikiyatrist ya da dinleyici olarak bu hikâyeleri işitmiş olmak, insana ve insanlığa dair anlatma ve haykırma isteğini tetikler. Bu hikâyeler,bu özellikleri ile diğer insanların duygu yüklü kasalarının birer şifresi gibidir.”
İbrahim Taymur yıllarını hastaları ile görüşerek geçirmiş bir psikiyatrist. Hal böyle olunca, hiçbirimizin inmesi mümkün olmayan, insan denen varlığın karanlık dehlizlerine, duygu yüklü iç dünyalarına, kaygı ve korkularına defalarca dalmış, tanıklık etmiş ve bunlarla dertlenmiş birisi.
Bir psikiyatristin dokunuşları, ona danışanlar için iyileştirici olabilir. İş yazıya gelince, tüm bu yaşantılar okur için şaşırtıcı bir tanışıklığa ve ister istemez satır aralarında kendi ruh halimizin arayışına dönüşüyor. Her birimiz için, bir deva talebi, bir umut ya da bir kaçışla sonuçlanıyor.
İbrahim Taymur, psikiyatrist olduğu kadar çok iyi de bir yazar. Kelimeler paragraflara, onlar da öykülere dönüştükçe, okur metnin satır aralarında kendisini unutuyor, bazen bir doktora bazen bir roman karakterine dönüşüyor. Okumaktan duyulan haz, siluetleri izlerken birikiyor ve hatta taşıyor. Edebiyat dünyasına yeni bir kapı açılıyor, yeni bir yazar doğuyor.
“Her insanın hikâyesi anlatanla okuyan arasında değiştiği gibi, yaşayan ile şahit olan arasında da çok değişkenlik gösterebilir. Bu güzel ve çirkin arasındaki belli belirsiz sınırın sanatçı tarafından estetik bir uğraşla gösterilmesine benzer. Bir psikiyatrist ya da dinleyici olarak bu hikâyeleri işitmiş olmak, insana ve insanlığa dair anlatma ve haykırma isteğini tetikler. Bu hikâyeler,bu özellikleri ile diğer insanların duygu yüklü kasalarının birer şifresi gibidir.”
İbrahim Taymur yıllarını hastaları ile görüşerek geçirmiş bir psikiyatrist. Hal böyle olunca, hiçbirimizin inmesi mümkün olmayan, insan denen varlığın karanlık dehlizlerine, duygu yüklü iç dünyalarına, kaygı ve korkularına defalarca dalmış, tanıklık etmiş ve bunlarla dertlenmiş birisi.
Bir psikiyatristin dokunuşları, ona danışanlar için iyileştirici olabilir. İş yazıya gelince, tüm bu yaşantılar okur için şaşırtıcı bir tanışıklığa ve ister istemez satır aralarında kendi ruh halimizin arayışına dönüşüyor. Her birimiz için, bir deva talebi, bir umut ya da bir kaçışla sonuçlanıyor.
İbrahim Taymur, psikiyatrist olduğu kadar çok iyi de bir yazar. Kelimeler paragraflara, onlar da öykülere dönüştükçe, okur metnin satır aralarında kendisini unutuyor, bazen bir doktora bazen bir roman karakterine dönüşüyor. Okumaktan duyulan haz, siluetleri izlerken birikiyor ve hatta taşıyor. Edebiyat dünyasına yeni bir kapı açılıyor, yeni bir yazar doğuyor.