Sinema ve tiyatro sanatlarındaki temsil biçimlerinin çözünmesi, günümüz kültürünün içinde yer aldığı toplumsal fabrikanın her şeyi birbiriyle eşitleyen, standardize eden, tek tipleştiren yapısından kaynaklanmaktadır. Otomasyonla standardize edilmiş bir üretim organizasyonunun sanat anlayışı da standardize edilerek otomatizasyonlaştırılmış olacaktır. Dolayısıyla böylesine bir üretim organizasyonunun bilinç endüstrisi aracılığıyla eğittiği zihinler, otomatlaşmış performanslar ile standardize edilmiş senaryolar talep eder. Bu durum, sanatın savunduğu hakikat anlayışı ile var olan realite arasındaki yarılmanın giderek daha da artmasına neden olmaktadır. Bu yarılma aynı zamanda toplumu oluşturan bireylerin kamusallık anlayışının çözüldüğünü gösterir. Fakat bu çözülme, birbirinden ayrılıp dağılma şeklinde değil bir şeyin olmaması gereken başka bir şey içinde zorla emülsiyona maruz bırakılarak çözünmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Bu durum, Baudrillard'ın tabiriyle karşı fazlarla sürekli tekrarlanan sonsuz bir döngü yaratır. Tüketim kültürü içerisinde emülsiyona maruz kalan kitleler toplumsal bir infial hâli içerisindedirler. Arz-talep döngüsünün fasit dairesine sıkışmış öfkeli kalabalıklar, için için kaynayan simüle edilmiş bir gerçeklik fantazmagorisi içindedirler. Bu sıkışma hâli çözünmekte olan bir toplumun göstergelerini yansılar. Dolayısıyla sinema ve tiyatro sanatlarında temsil edilenin/gösterilenin doğasından kaynaklanan temsil edimi de çözünmeye uğrar. Bu kitap, böylesine bir çözünmenin etkisi altında kalan sinema ve tiyatro sanatında meydana gelen durumları diğer bir ifadeyle sine-teatral çözünmenin kıyısında olanları, olmuş olanları ve olacak olanları göstermeye/resmetmeye çalışacaktır.
Sinema ve tiyatro sanatlarındaki temsil biçimlerinin çözünmesi, günümüz kültürünün içinde yer aldığı toplumsal fabrikanın her şeyi birbiriyle eşitleyen, standardize eden, tek tipleştiren yapısından kaynaklanmaktadır. Otomasyonla standardize edilmiş bir üretim organizasyonunun sanat anlayışı da standardize edilerek otomatizasyonlaştırılmış olacaktır. Dolayısıyla böylesine bir üretim organizasyonunun bilinç endüstrisi aracılığıyla eğittiği zihinler, otomatlaşmış performanslar ile standardize edilmiş senaryolar talep eder. Bu durum, sanatın savunduğu hakikat anlayışı ile var olan realite arasındaki yarılmanın giderek daha da artmasına neden olmaktadır. Bu yarılma aynı zamanda toplumu oluşturan bireylerin kamusallık anlayışının çözüldüğünü gösterir. Fakat bu çözülme, birbirinden ayrılıp dağılma şeklinde değil bir şeyin olmaması gereken başka bir şey içinde zorla emülsiyona maruz bırakılarak çözünmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Bu durum, Baudrillard'ın tabiriyle karşı fazlarla sürekli tekrarlanan sonsuz bir döngü yaratır. Tüketim kültürü içerisinde emülsiyona maruz kalan kitleler toplumsal bir infial hâli içerisindedirler. Arz-talep döngüsünün fasit dairesine sıkışmış öfkeli kalabalıklar, için için kaynayan simüle edilmiş bir gerçeklik fantazmagorisi içindedirler. Bu sıkışma hâli çözünmekte olan bir toplumun göstergelerini yansılar. Dolayısıyla sinema ve tiyatro sanatlarında temsil edilenin/gösterilenin doğasından kaynaklanan temsil edimi de çözünmeye uğrar. Bu kitap, böylesine bir çözünmenin etkisi altında kalan sinema ve tiyatro sanatında meydana gelen durumları diğer bir ifadeyle sine-teatral çözünmenin kıyısında olanları, olmuş olanları ve olacak olanları göstermeye/resmetmeye çalışacaktır.