Sinemanın memleketteki ilk günleri, karmaşası, temaşası,
şayia ve iştahı… Kalabalığı ve seyrekliği, ara durakları…
Mekânlar, işletmeler, ilk gösterimler, isimler ve teferruatlar…
Nezih Erdoğan, sinemanın İstanbul’daki ilk günlerini
anlatıyor, arkeolojik bir kazıyı andıran titizlikle, sabır ve
emek isteyen bir tutkuyla kayıp bir geçmişin izinden gidiyor.
Sinemanın İstanbul’daki İlk Yılları, modernleşme tarihimizin
seyir ve sinemayla gelen büyük dönüşümünü resmediyor. Bir
başvuru kitabından fazlası.
“Modernliğin İstanbul dediğimiz coğrafyada ete kemiğe
bürünüşünde sinemanın nasıl bir payı olmuş olabilir? Arzunun
19. yüzyılda en çok görsel yollardan ifade bulduğunu ileri
sürmek yanlış olmayacaktır. Bir Osmanlı şehri olarak İstanbul,
çeşitleri gittikçe artan görüntüleme ve izleme aygıtlarının
mutlaka yöneldikleri bir şehir idi. Bununla birlikte, bu aynı
zamanda modern ve (kısmen de olsa) Avrupai başkent bir
arzu nesnesi olmakla kalmadı, modern yaşamın bir koşulu
olan bakma ve bakılma arzusunu kendi uzamı içinde tekrar
tekrar üretti. Sinemanın şehre gelişiyle modernliğin şehrin
dokusuna nüfuz etmesi, biraz da bu nedenle, bir arada
düşünülmelidir.”
NEZİH ERDOĞAN
Sinemanın memleketteki ilk günleri, karmaşası, temaşası,
şayia ve iştahı… Kalabalığı ve seyrekliği, ara durakları…
Mekânlar, işletmeler, ilk gösterimler, isimler ve teferruatlar…
Nezih Erdoğan, sinemanın İstanbul’daki ilk günlerini
anlatıyor, arkeolojik bir kazıyı andıran titizlikle, sabır ve
emek isteyen bir tutkuyla kayıp bir geçmişin izinden gidiyor.
Sinemanın İstanbul’daki İlk Yılları, modernleşme tarihimizin
seyir ve sinemayla gelen büyük dönüşümünü resmediyor. Bir
başvuru kitabından fazlası.
“Modernliğin İstanbul dediğimiz coğrafyada ete kemiğe
bürünüşünde sinemanın nasıl bir payı olmuş olabilir? Arzunun
19. yüzyılda en çok görsel yollardan ifade bulduğunu ileri
sürmek yanlış olmayacaktır. Bir Osmanlı şehri olarak İstanbul,
çeşitleri gittikçe artan görüntüleme ve izleme aygıtlarının
mutlaka yöneldikleri bir şehir idi. Bununla birlikte, bu aynı
zamanda modern ve (kısmen de olsa) Avrupai başkent bir
arzu nesnesi olmakla kalmadı, modern yaşamın bir koşulu
olan bakma ve bakılma arzusunu kendi uzamı içinde tekrar
tekrar üretti. Sinemanın şehre gelişiyle modernliğin şehrin
dokusuna nüfuz etmesi, biraz da bu nedenle, bir arada
düşünülmelidir.”
NEZİH ERDOĞAN